Çok yorgun bir şekilde uyandım, dün gece yaşadığım şoklardan dolayı olmalı yatağa girer girmez sızmıştım. Son bir hafta da hayatımın değişikliği gözümün önüne geldiğinde gözlerim dolmuştu. Çok duygusaldım evet, ve bu kadar aksiyon bana fazlaydı.
Ben uyandıktan sonra çalan alarmım bana bugünün hastane kontrolüm olduğunu hatırlattı. Alarmı kapatıp hazırlanmaya başladım. Eşofmanımı giydim üzerime de kalın bir hırka aldım havalar ısınmaya başlamıştı. Annem ve babamdan önce evden çıkmak ve bir an önce hastaneye gitmek istiyordum. Çünkü annem ve babam minicik rahatsızlığımı gözlerinde çok büyütür her kontrolümde her şeyi abartırlardı.
Bu arada kansızım, yani kan değerlerim diğer insanlara göre çok düşük ve buda başıma çok büyük işler aldığından 3 ayda 1 yapılan kontrollerime gitmek zorundaydım. Ama mümkünse anne babamsız. Otobüs gelmişti. Bindikten sonra kulaklığımı takıp müzik dinlemeye karar verdim.
La Roux – Tigerlily
En sevdiğim şarkıyı açmıştım. Bu şarkı anlamsızca bana cesaret veriyordu. 1 saatlik otobüs yolculuğunun ardından kulaklığımı çıkarıp hastaneme doğru yürümeye başlamıştım. Arkamda bir arabanın yavaşladığını farkedince tedirginleştim. Arkama dönmek istemesemde döndüm ve Umutu gördüm.
Telaşlıydı, yanıma gelip bana sarıldı. Anlamsızca kollarımı açmıştım şaşkınlıktan. Ardından elleriyle kollarımı bedenine sardığında neler olduğunu sorma ihtiyacı duydum. Kafamı kaldırmak istediğimde vücudumu sıkarak konuşmama izin vermeyişine daha çok şaşırmıştım. Ardından anlamış olmalı ki açıklamaya başladı:
“Dün bana haber vermeden eve gittin, herkese her yere seni sordum, hiç uyumadım İlyada. Seni çok merak ettim, gerçekten çok merak ettim.”
Anlam verememiştim, az daha benden hoşlanacağını düşünecektim. Ona dün gece haberi olmayan konuyu anlatmak istemiyordum. Çünkü aklıma getirdikçe bile moralimi bozuyordu. Ama merak ettiğim bir şey vardı, rahatsızlığımdan kimseye bahsetmezken Umut beni burda nasıl bulmuştu? Annemin işi olmalıydı.
Umutla birlikte arabaya yürüdük, hastaneye gitmek istemiyordum. Arabaya geçtiğimizde üşüdüğümü farkettim. Havanın beni kandırdığını anlamıştım. Umutun sırtını sıvazlayıp sakinleşmesini bekledikten sonra bana neler olduğunu sordu. Soğukkanlılıkla anlatmaya başladım
“Lavaboya giderken yanıma biri gelip beni rahatsız etti. Ve ardından beni rahatsız eden sürekli arayan kişi oradaymış. Beni rahatsız eden çocuğa gözümün önünde kafa attı. Ve beni kolumdan tutup arabasına bindirdi…”
Umut sözümü kesip “Sana bir şey yapmadı değil mi?!” diye bağırdı.
“Hayır, sadece eve bıraktı ve ‘kitaplarına geri dön’ dedi” dedim.
Umut bana boş bakmaya başlamıştı. Olanlara anlam vermeye çalışıyordu. Konu moralimi bozduğu için değiştirmek istedim.
“Beni nasıl buldun Umut?”
Evinize gittiğimde annen anlattı olanları. Hadi hastaneye gidelim artık, dün gece olanlar canını sıkmış olmalı. Değişiklik iyi gelir, bir kaç planım var.”
Tahmin ettiğim gibi boş boğaz annem anlatmıştı. Oysa herkesten saklamak istiyordum. İnsanlar acıyormuş gibi bakıyorlardı. Fakat Umut öyle değildi. Kardeşini kanserden kaybetmiş olmasından kaynaklı olabileceğini düşündüm. Yanımda olmak istemesi hoş bir şeydi, veya beni önemsemesi. Sessizce kafamı olumlu bir şekilde salladım ve Umuta yolu tarif ettim.
“Plan derken?” dedim.
“Lütfen, moralini düzeltebilecek bi kaç fikir. Bana bırak, lütfen” dedi.
Onu merakta bıraktığım için kötü hissettiğimden kabul ettim. Ve hastaneye gelmiştik. Hemşire beni tanımıştı hemen yanına çağırıp kimliğimi istedi. Bir yandan da Umuta bakış atıp bana bakarak gülümsedi. Sanırım sevgili sanmıştı bizi. Umut ise tabloları incelerken kadına el sallamıştı. Bende bozuntuya vermemiştim. Kadın beni kan alma odasına çağırdı, Umutun duyamayacağı şekilde:
“Çocuk çok iyiymiş, kaçırma bunu güzellik” dedi.
Gülümsedim.
Sedyeye oturduğumda damarımı kontrol ettim, önce lastikle kolumun üstünü bağladı ve şişen damarıma dokundu hemşire, ardından alkollü peçeteyle damarımın üzerini sildi. Tam iğneyi batırdığı anda boştaki elimi birinin tuttuğunu farkettim. Umutun gözleri dolmuştu.
Salak kafam. Aklına kardeşini getiriyordum, onu üzmüştüm. Lütfen der gibi baktım Umuta. Kanımı alan hemşire bir peçete tutup “bastır” der demez kolumu unutup Umuta sarıldım. Hemşire bize hayran gözlerle bakarken sanki dünyada ikimiz varmışız gibi kimseyi umursamadan öyle içten sarılıyordum ki. Ona üzüldüğümden değildi bu sarılma. İçten gelen bir histi. Kafamı kaldırıp yüzümü iki elinin ortasına aldığında gözlerine uzun uzun bakıyordum. Kalbimde daha önce hiç hissetmediğim şeyler oluyordu. Yüzü yüzüme iyice yakınlaşmıştı. Bir santim daha ilerlesek dudaklarımız birbirine değecekti. Ardından kulağıma eğilip “iyi ki hayatımdasın İlyada” diye fısıldadı. Sesi huzur vericiydi. Kafasını kaldırdığında onu öpmek istemiştim ama bir şey yapmamıştım çünkü kendini hızla geri çekmişti.
Hemşire kadına baktığımızda bizi halen hayranlıkla izlediğini farkedip gülmeye başlamıştık. Çünkü o sırada hiçbir şey düşünememiş, sarılmıştık. Onu unutmuştuk.
“Sonuçların 1 saate çıkar güzellik, o zamana kadar siz ikiniz gezebilirsiniz. İlerdeki kafeyi öneririm” deyip göz kırptı hemşire.
Umut yaşlı bayana teşekkür edip elimden tuttu. Ve hastaneden çıktık. Elimden tuttuğu an kalbimde bir hızlanma hissettim. Tanrım gerçekten alışkın değildim böyle şeylere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İlyada-Tiggerlily
ChickLitYağmur damlaları tek tek süzülürken penceresinin camından, o hayatın kötü yüzleriyle yeni yeni karşılaşacağının farkında olmadan kitabını okuyordu. Her zamanki hali. Kalın kalın kitapların içinde kaybolan bir kız. Zamanının çoğunu kitaptaki baş kahr...