GİRİŞ

333 25 32
                                    

Kitaba başladığınız tarihi bu satıra bırakabilir misiniz?
***

Kader.

Bazı insanların varlığına inanmadığı ama benim inanç merkezimde öylece yaşayan o şeydi, kader. Benim inancıma göre bir amaç için doğarız, hayatımız öncesinden şekillenmiştir ama bizim hangi yolu seçeceğimiz önemli olduğu için atılmışızdır dünyaya.

Anne rahminde başlar bir insanoğlunun kaderi, kalp durduğunda ise son bulur.

O rahimde hayata tutunabilmek zordur bazı bebekler için, bende de olduğu gibi. Sizi sevmeyen, istemeyen bir aileye doğuyorsanız daha dünyaya gelmeden bile kaderinize terk edilmiş olursunuz.

Ben Zümra, Zümra Saraçoğlu. Annesinin cinsiyetinin kız olduğunu öğrendiği saat diliminde öldürmeye çalıştığı, birkaç dakika içerisinde daha gelişmemiş minicik halinden vazgeçtiği o çocuğum.

Dünyaya gözlerini açtığı andan itibaren istenmemiş, kaderine terk edilmiş o kızım.

Sırf kız çocuğu olduğum için doğar doğmaz ölüme terk edilen o bebeğim.

"Yaşamaz bu," denilerek hastanenin odasında bırakıp gidilen daha birkaç saatlikken kimsesiz kalan o yetimim, öksüzüm.

Ve bugün, tam da şu anda istenmediğim, vazgeçildiğim o malikhanenin önünde duruyorum. Ellerimde belgeler, belimde silahım. Vazgeçilen o kız çocuğu değil de kendini bulan, o güçlü kadın olarak gelmiştim buraya,

Taşıdığım soyad, Karadeniz'in en soylu ailesinin soyadıydı. Yüzlerce yıl öncesine dayanan bir ailenin, son üyesiydim.

Fakat bugün buraya bu soy ağacının son fidanı için gelmiştim, oğlum için.

"Hoşgeldiniz, Zümra Hanım. Mahur Hanım sizleri bekliyor, buyurun." diyerek beni salona yönlendiren hizmetliye gülümseyerek içeri girdim.

Mahur Saraçoğlu ve Gaip Özer Saraçoğlu...

İsimleri buydu, anne ve baba denilen varlıkların isimleri böyleydi. Yetimhanedeki dosyamı karıştırırken aklıma iyice kazımıştım, unutmak mümkün olmasın istiyordum.

"Kızdan soy mu devam edermiş, olur mu öyle şey? Götürün şunu gözümün önünden." diyen dedem Vahit Saraçoğlu'nun girişteki portresine takılı kaldı gözlerim. Yıllar önce ölmüştü ve onun soyunu benden başka devam ettirecek biri yoktu, ne yazık ki bugünü görememişti.

İç çekerek portrenin hemen yanından geçtim ve salona giriş yaptım, benim evimdi ama bana ait tek bir anı bile yoktu burada.

"Efendim, Zümra Hanımlar teşrif etti." diye geldiğimi bildirdikten sonra yanımdan geçip giden hizmetliden bakışlarımı ona çevirdim. Karadeniz'in hırçın dalgalarına sıfır, yemyeşil dağlarına manzaralı terastan dışarı bakıyordu. Dümdüz, omzunda kesilmiş fönlü saçlarını rüzgar savuruyordu.

"Kopeli'nu da ceturdun mi?" dedi arkasını dönmeden. Gözlerimi sımsıkı yumup nefeslendim, öfkeme hakim olmalıydım.

"Oğlum hakkında düzgün konuşun," dedim sesimin sert çıkmasına engel olamadan. Omzunun üzerinden bana baktı, bu bile elimin yumruk olmasına neden olmuştu.

vazgeçişlerin görünmeyen izleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin