3.El üstünde dururken,

371 26 13
                                    

"Saçmalama Kai! Burası çok güzel bir ev ve sen sadece böyle ıssız bir çevrede olduğundan bilinçaltın saçmalıyor dostum" Sehun gülerek koltuğa oturdu. Azura da sevgilisinin yanına oturarak onun kolu altına girdi.

"Sen ve sevgilin olayları çok hafife alıyorsunuz" esmer adam hafif bir sinirle karşılarındaki koltuğa kurulduğunda sen de yere, onun oturduğu koltuğun dibine oturdun.

Sehun ve Kai sohbet ederken Azura'nın bakışları bir noktaya sabitlenmişti. Korkuyla gerildin çünkü sanki tamamen gözlerinin içine bakıyordu.

Azura yerinde huzursuzca kıpırdandı ve Sehun'a döndü.

"Ben bizim için bir şeyler hazırlayayım. Hem yüce patronumuzun sinirleri düzelir" uydurduğu bahane ile Sehun'un yanağını öperek ayağa kalktı ve diğer ikisi görmeden sana başıyla işaret verdi. Gözlerin şaşkınlıkla açılsa da onun arkasından ilerledin. Sürekli korkuyla yutkunup, titriyordun. Mutfağa geldiğinizde, tezgaha sırtını yaslayarak senin karşısında durmanı sağladı.

"S-sen beni na-nasıl? " cümleni toparlayamadan Azura sırıtıp kısık bir sesle konuşmaya başladı.

"Seni nasıl görebiliyorum mu? " başını sağa-sola sallayan Azura'ya hâla olabildiğine şaşkın şekilde bakıyordun. "Asırlar önceki en yakın arkadaşımı nasıl tanımam? " sana yaklaştı ve kollarını boynuna doladı. Gözlerin dolu hâlde, ellerin havada kalmıştı.

"Sen ne..." devamını getiremeyip, gözünden düşen damlaya izin verdin. Geri çekildi ve yüzünü dikkatle incelemeye başladın.

Dolgun dudaklar, ela gözler ve tombul bir burun. Asyalılar'a benzememenizi sağlayan, iri gözler onda da mevcuttu.

"Azura" dedin fısıltıyla. Bu sefer ilk sarılan kişi sen olmuştun. Kısa bir kucaklaşmanın ardından ayrıldınız.

"Konuşmamız gerekiyor, bu gece Sehun ve benim burada kalmamızı sağlarım. Şimdi dikkat çekmemem lazım" beraber atıştırmalıkları hazırladınız. Onun içeri gitmesine izin verdin. Elini yüzüne kapatıp, dolabın önünde çöktün.

Azura, bir ihtimal; bu büyüden kurtulmanı sağlayabilir miydi?

*

Kai ve Sehun odalarına çekilmişken, Azura da kendi odasından ufak adımlarla çıktı ve sözleştiğiniz gibi terasa geldi.

Şimdi karşılıklı otururken gözünde canlanan anılara karşın yalnızca tebessüm ediyordun. Azura'nın sana anlatması gereken olduğu şeyleri biliyordun ama ne kadarı işine yarardı, bilemezdin.

"Karamelli latte yaptım, al bakalım" diyerek bardağın birini sana uzattı. Tanıdık tat damağına yumuşak biçimde gelince, dudaklarını yaladın.

"Nasıl oluyor da, ben burada tıkılıyken sen asırlar sonra böyle yaşayabiliyorsun? " kesinlikle suçlamak için sormuyordun fakat çıldıracak gibiydin.

"Öncelikle bana eskisi gibi güvenmeni istiyorum" gözlerine tüm samimiyetiyle, tıpkı eaki şefkatiyle böyle bakarken elbette ona güvenirdin.

"Güveniyorum Azura"

"Annemi hatırlıyor musun? Bazı aykırı işlerle uğraşırdı ve ufak tefek yardımının dokunduğu aileler olurdu. Onların bebek sahibi olmalarını sağlamak gibi" suçluluk duygusuyla başını yere eğdi. "Belli bir ücret karşılığında ,ki bu o zamanlar bilirsin ki değerli eşyalardı, yoksul ailelerden aldığı çocukları zenginlere resmen satardı" kahve kupasını önündeki masaya bıraktı ve sen de aynısını yaptın.

"Seni de yoksul bir aileden aldı ve Asyalı bir aileye verdi. O sıralar Tanrılar sistemi vardı. Belki sen hatırlamıyorsundur ama bana da bu büyünün laneti olarak her anıyı, her olayı, tüm detayları hatırlamam kaldı. Geceleri sevdiğim adamın yanında bile uyuyamıyorum çünkü kabuslarım yüzünden sayıklamaktan ve ağlamaktan başka bir şey yapmıyorum" alt dudağını ısırdı, yüzünde bu kez acı bir tebessüm vardı. "Tanrılar dediğimiz büyücüler anneme giderek kızıyorlardı. Son kurbanı sendin ve annemi, seni, verildiğin aileyi cezalandırdılar"

"Azura, bu hikayedeki en suçsuz kişiler biziz! " diyerek sesini yükselttin ama daha sonra hemen sakinleştin. Sesin artık az da olsa duyuluyordu ve şimdilik bir kargaşaya gerek yoktu.

"S-sen onu da mı hatırlamıyorsun? " Azura, çatık kaşlarına eşlik eden şaşkın ifadesiyle sana bakıyordu.

"Neyi hatırla-" tam o sırada terasa gelen adım sesleriyle beraber kahve kupanı alıp köşedeki dolabın arkasına geçtin. Az sonra Sehun gözlerini ovuşturarak geldi. Azura'nın yanağına kondurduğu öpücükten sonra demin senin oturduğun koltuğa oturdu.

"Yüne mi uyku tutmadı? " Sehun, gerinerek sorduğu soruyu karşısındaki genç kadına yöneltti.

"Ah, beni biliyorsun" dedi kıkırdayarak.

"Bu gece benim yanımda uykusuzluk çekmek ister misin? " masum sorusuna karşı gülümsemesi büyüyen Azura, başını olumlu anlamda salladı ve el ele yukarı çıktılar.

Sehun uyurken, ona sarılarak ağlayan Azura'ya baktığında derin bir iç çekerek, odanın önünden uzaklaştın.

Azura, kabusların ve hatıraların lanetindeydi. Sen ise görünmeyen bir varlıktın. Sizi bu hâle getiren ne olabilirdi ki?

*

"Jongin, kendine dikkat et dostum" sarılıp vedalaştıklarında, evden de çıktılar.

Azura iki gün sonra senin için eve geleceğini söylemişti. Yarım kalan hikayeyi tamamlamalıydı.

Çabalayıp bu büyüden kurtulabilirdiniz.

Jongin kapıyı kapattı ve mutfağa yöneldi. Dolaptan birkaç tane portakalı alarak meyve sıkacağına koydu. Kendisine bir bardak portakal suyu hazırladığında memnun ifadesiyle salona geçti.

Çaprazında duran, ona yakın olan koltuğa geçip yüzünü izlemeye başladın.

Yüzünde sanki cennet barındırıyordu. Ona böyle bakmak ne kadar güzeldi... Dokunmadan da olsa, yüzündeki mimikleri ezberlemek büyük bir şanstı.

Bu kadar seveceğini söyleselerdi bir gün, inanır mıydın? Eski hayatın bölük-pörçük zihninde canlansa da, bir erkeği bu kadar sevip sevmediğini hatırlamıyordun.

"Sen olmasan ölü ruhumu nasıl taşırım? Her gün daha fazla duygusuzlaşıyordum Jongin. Elinin değdiği evime bir bak, bahar geldi. Sen benim baharımı getirdin, gülümsememi sağladın. Karamel kokunla etrafta olman bana huzur veriyor.

Deliriyor muyum Jongin? Sana böyle bağlanmam delilik mi? Oysa biliyorum, beni görmüyorsun bile. Umutsuzca parmaklarımız birbirine değsin istiyorum, teninin kokusuna yaslanıp uykuya dalmayı istiyorum" dolan gözlerini serbest bıraktın.

Kim Jongin, duyduğu bu konuşmayı tepkisizce dinledikten sonra, gözlerini kapatıp açtı ve oturduğun koltuğa baktı.

"Seni göremiyorum, var mısın onu bile bilmiyorum. Nesin sen? " yutkunarak ayağa kalktın ve ona doğru eğildin.

Yüzüne üfleyerek konuştuğunda Jongin, hareket edemiyordu.

"Sana aşık bir ruh" adımlarını bu sefer çatı katına yönelttin.

Azura'nın geldiği gün üç günlük uykuna yatacaktın, bu yüzden uyumadan evvel hemen her şeyi öğrenmek istiyordun. Daha fazla böyle kalmaktan korkuyordun.

Diğer bir korkun ise; uyuduğun uykuların birinden, bir gün uyanamamaktı.

🧙🏻‍♀️

Seviyorum siziiii 🖤

BÜYÜ.||Kim Jongin OCHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin