1.ŞAFAK "RUH KAPANI."

358 18 14
                                    

Bölüm Şarkıları:

MEIMUNA- La Trisstesse Du Diable.

Coals- Sting.

🔥

1.Bölüm"Ruh Kapanı."

Ruhum bedenimin aynasıydı.

Ruhum bedenimin aynasıydı.

Her insan kuyuya benzerdi, ruhları o kuyuların derinliklerinde kapalı dururdu. Kimisi sert mizacıyla acılarını, yaralanmış dizlerinden akan kanlarını ve masumluğunu saklamak için kullanırdı o kuyuyu, ne kadar karaysa kuyunun dışı, içi o kadar pembe olurdu onların. Bazılarında durum tam tersiydi, onlarsa asıl karanlıklarını aydınlığın içinde, pembe dışına boyadıkları kuyunun içerisinde kapkara ruhlarını saklarlardı.

Ruh kapanı.

Benimse ruhum ne kadar karanlıksa kuyumun dışını o kadar kara yapmıştım, kuyumun dibiyse zaten karanlıktan gözükmüyor. Ruh kapanım kapkaranlık ve ben içerisinde önümü göremiyorum, oradan oraya çarpıyorum kapanımda, kuyumda.

Üstüne oturmuş olduğum büyük kayalıkların iliklerime kadar bana soğukluğu iletmesini hissedemeyecek kadar tıkılıydım kapanımda. Soğuk olduğu için mi hissedemiyordum hiçbir şey yoksa hissizliğimden mi kaynaklanıyordu bu, bilmiyordum.

Salık saçlarım, rüzgarla bir oraya bir buraya savruldu aynı ruhum gibi. Ne kadar dağılırlarsa dağılsınlar, ruhum her zaman saçlarımdan daha dağınıktı. Ellerimi kaldırdım ve bir işe yaramayacağını bile bile saçlarımı kulağımın arkasına tıkıştırmaya çalıştım. Altımda siyah bir pantolon, üstümdeyse sadece siyah bir sweat vardı. Evden öyle bir çıkmıştım ki, ekim ayının soğuğunu bile bile mont alamamıştım. Sertçe yutkundum ve dalgaların önümdeki kayalara hınçla çarpışını, sonra sabun köpüklerine benzer köpüklerinin sakince sönüşünü, akşamın bilmem kaçında olduğumuzdan yanan sokak ışıklarının denize vurmasını ve karanlığı delmesini izledim. Sonra kirpiklerimi birbirine geçirircesine yumdum.

Lanet olsun lan senin gibi piçe, her şeyimi aldın benden her şeyimi!

Dişlerimi sıktım ve göğsümün daralmasını, sanki alevler altındaymışcasına yanmasını gözardı ettim.

Sonra edemedim, her şey zaten alt üst oldu.

Tutamadığım bir damla yaş gözümünden ayrılıp çeneme yol alırken, ellerimin altındaki kayayı sertçe tuttum ve sanki kıracakmışım gibi istemsizce sıkmaya başladım. Ağlamamalıydım, deniz bana iyi gelirdi hem, bana iyi hissettiren yerde ağlayacak mıydım şimdi?

"Üşümüyor musun sen öyle?"

Bir an, kalbimi aniden birisi sıkmaya başladı da elleri altında ezildi gibi irkildim. Hızla atan kalbime ek olarak gözlerim koca koca açılmıştı ve anında sesin geldiği tarafa, sağıma dönmüştüm. Karşımda hiç beklemediğim birim vardı ve ne ata gelip oturduğunu dahi bilmiyordum.

Sınıfımdan bir çocuktu, sessiz sakin kendi halinde birisi. Adam akıllı konuşmuşluğumuz yok, zaten sert bir yüz ifadesine sahip olduğundan onunla konuşmaya da çekinirdi insanlar, milleti her an tersleyecek bir tipe benziyordu.

Adı Asil'di.

Kendisi hakkında tek bildiğim şey adının Asil, yaşının 16 olduğuydu.

Kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne işin var burada?"

"Önemli mi," dedi dağınık saçlarıyla. O da üstüne bir şey almamıştı, sadece koyu gri sweat vardı üstünde. Dirseklerini diz kapaklarına koymuş, öne doğru eğilmişti. Gözü bende değildi aslında ama cevap verdiğimde hızla bana döndü. Yemyeşil gözlerini bana diktiğinde sert mizacını umursamadım. "Üşümüyor musun, dedim," dedi tekrardan.

Gölgeler Şafağı İstiyorHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin