Sayım tabii ki devam ediyor: 1Eksstacy- İ walk this earth all by myself.
Pnl- j'comprends pas.
🫀
8. Şafak: "Maiyet."
Her şeyin bilinmezliğe yürüdüğü yolda, ben de o şeylerle yürüyordum sanki. Hislerimi kelimelere dökemiyordum, bunu yapmakta ilk kez çok zorlanıyordum. Sanki ağzımda görünmez bir dikiş vardı ve ben her içimi açmaya kalkıştığımda o dikişler daha da sıkılaşıyordu.
Sırtım uzun süre aynı pozisyonda yattığım için ağrımaya başladığından koltukta kıpırdandım, oturur pozisyonda olmama rağmen ileri uzattığım bacaklarımı koltuğa taşıdım ve dizlerimi karnıma çekip, ellerimle dizlerime tutundum.
Boşluğa daldığımı fark ettiğimde Deniz ablaya çaktırmadan kendimi silkeledim ve onun da yaptığı gibi ben de televizyona odaklandım.
"Kızım, içeriden bir bardak su getirir misin bana ya?!"
Mutfaktan Devrim'in bir şeylerle boğuştuğunu ele veren sesi yükseldi: "Tamam!"
Evet, Devrimlerdeydim. Okuldan çıktığımızda Devrimlere geçmiştik, bugün Asil'i okulda görmemiştim, ayrıca Göktan'da yoktu. Kayra ile karşılaşmıştım ama yüzüne bile bakmamıştım açıkçası, kendisi bana gözlerini dikip baksa da umursamamıştım. Pişmanlığını görebiliyordum ve açıkçası onun gibi birinin pişman olması bana tuhaf geliyordu, sanki hiç üzülmez, pişman olmaz, özür dilemez gibi geliyordu bana.
Devrim ona iki üç şey sorduğunda gözlerini kaçırıp durmuştu, vicdan azabı da çektiği belliydi. Ama bunu da umursamıyordum.
Derin bir nefesi içime çektim ama bu yeterli gelmemişti. Asil'i düşünmekten içim içimi yiyordu, onu bu kadar merak etmek beni tuhaf hissettiriyordu ve ben bu hisle boğuşmaktan daha da çok yoruluyordum.
Sarılıp ayrıldığımızdan beri hiç konuşmamıştık.
Onu merak etmem normaldi yani çünkü şu an pazartesi. Aradan üç gün mü ne geçti, öyle bir şey sanırım.
Devrim, sanki savaştan çıkmış gibi elinde ağzına kadar su dolu bardakla geldiğinde tam Deniz abla onun neden bu halde olacağını soracaktı ki televizyonda birden arkası buğulu bir arka planın önünde simsiyah takım elbisesini giymiş olan kral belirdi.
Silas Korluand.
Kaşlarımı çattım, normalde öyle pat diye ekranlara çıkmazdı hatta neredeyse hiç çıkmazdı. Bazen onun varlığını bile unuturduk. Yaptığı şeyleri konuşurduk ama bu konuşmalar kötü anlamda olmazdı çünkü ülkeyi iyi idare eden bir kraldı.
Siyah takım elbisesi renginde saçları vardı, birkaç tutam alnına düşmüştü. 40 küsur yaşında olmalıydı ama yaşını gösterdiği söylenemezdi, daha genç duruyordu.
Gözleri elaya kaçan kahverengiydi ve uzun zaman sonra ilk defa televizyonun karşısına kemik gibi bir ifadeyle çıkmıştı, onun gülen yüzüne alışmıştık.
"Sevgili Katran ülkesinin değerli vatandaşları," diye lafa girdiğinde bu canlı yayının sadece Asran'da değil, diğer şehirlerde de yayınlandığından emin oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgeler Şafağı İstiyor
Roman pour AdolescentsGökyüzündeki yağmurları gözüme indiren Zeus yukarıdan bana ifadesizce bakıyordu. Olduğum yerde dizlerimin üstüne çöktüm, kafamı gökyüzüne kaldırdığım an Zeus sanki az önceki düşüncemi duymuş gibi yağmurları üstüme yağdırdı. Acıyla haykırdım, titreye...