Multimedia Demir
Hala birbirimizin gözlerine bakıyorduk ve bu duruma birinin müdahale etmesi gerekliydi.
Şuan üzerimde hissettiğim baskı ile ne söylemem gerektiğini bilmiyordum. Resmen bir adam ile üst üste duruyordum. Daha da kötüsü bu adam benim patronumdu.
"Şey pa-pardon, ben yanlışlıkla oldu" Hem kekelemiş hem de garip bir cümle kurmuştum. Bugün, hiç iyi bir başlangıç değildi.
"Problem değil." Dedi ama onun da benim gibi şaşkın olduğu yüz ifadelerinden anlaşılıyordu.
Aldığı nefesler, göğüs kafesime baskı yapıp yüzüme çarpıyordu. Kendimi önce üzerinden yana doğru atıp, ardından da yerden kaktım. Elbisemi tekrardan düzelttim.
"Yarın görüşürüz." Benimle beraber yere düşen çantamı elime alıp, sanki bir hazine varmışçasına sıkıca tuttum.
"İyi günler." Dedi ve benim gibi ayağa kalkıp, pantolon paçalarını düzeltti.
Cevap bile veremeden hızla odadan çıkıp, yeniden merdivenlere yöneldim. Nefes nefese indiğim merdivenler sonunda bittiğinde kocaman korumaları geçip şirketten çıktım.
Şirket ile ev arası fazla bir mesafe yoktu, olsa bile bugün yürümeyi tercih ederdim. Adımlarımı olabildiğince yavaş tutup, eve doğru yürüdüm. Yanımdan geçen insanların yüksek seste konuşmalarına daha fazla misafir olmamak için çantamdan kulaklığımı çıkartıp, son ses müziği kulaklarıma doldurdum.
Sonunda eve geldiğimi fark ettiğimde önce kulaklıklarımı çıkartıp çantama attım. Ardından, anahtarlarımı elime alıp tam kapıyı açmaya çalışmışken, kapı içeriden açıldı. Babamla göz göze gelip başımla selam verdim. Konuşmadan, ayaklarımı sürükleyerek bana verilen odaya doğru ilerledim.
Havasız kalan odanın camını açmak için pencereye ilerledim. Evin tam karşısında duran siyah arabaya bakışlarım kayınca önce yanlış bir şey yapmış gibi geriye çekildim. Ardından pencereyi açıp, yatağın ucunda duran kitabı elime aldım. Eğer bir kitabı bitirmeden uyuyorsam, o gece rüyamda kitabın sahnelerini görüyordum.
Kitabı geç saatlere kadar uyumayarak da olsa sonunda bitirmiştim. Finalden mutlu olmamıştım, neden kitabın finalini kendimiz yapamıyorduk ki? Kitabı, kitaplığa geri koyarken gözüm açık olan cama takıldı, ardından biraz ileride duran o siyah arabaya.
Bu kez arabada farklı olan şey; arabanın içinde olan ışıktı. Yüzünü seçemediğim bir adam telefonu ile uğraşıyordu. Ben hala oraya bakarken birden telefondan yüzünü kaldırıp ona baktığım camdan bana bakmaya başladı. Göz göze geldiğimiz anda hiç bozuntuya vermeden camı kapatıp, perdeyi çektim.
Birkaç saniye sonra bir arabanın motorunun sesi geldi ve yavaşça uzaklaştı. Perdeyi kaldırıp baktığımda az önce duran siyah araba karanlıkta ilerliyordu. Bekli de sadece öylesine gelmişti bir an ben ona bakınca oda kafasını kaldırınca göz göze gelmiştik o kadar, kesinlikle paranoyak olmaya başlıyordum.
Karnımın guruldamasını umursamadan kendimi yatağa attım. Yarın staj vardı ve saati çoktan gece yarası yapmıştım.
Sabah alarmımın sesiyle kalkıp, etrafa garipçe baktığım birkaç saniyenin ardından kendimi banyoya atıp kısa bir duş aldım. Kıyafet dolabının önüne geçerek birkaç karıştırmanın ardından siyah, vücuduma yapışan mini kalem eteğimi üzerine de beyaz şifon gömleğimi giydim.
Topuklu ayakkabılar ile ayakta duramazdım ama asla ve asla babet giyen bir kız da olmadım. Siyah spor ayakkabılarımı da ilk kez giyip kendimi aynanın önüne attım. Saçlarımı genelde açık sevmediğim için yukardan bol bir şekilde topladım.
Dün fırlattığım yerde hala beni bekleyen çantamı alıp evden çıktım. Tam kapıyı açar açmaz o siyah araba ile tekrardan göz göze geldim. Bu sefer bizim evi önünde değil, birkaç sokak aşağıda, ağaçlık alanların orada duruyordu. Yolumun oradan geçmediğine sevinerek yavaş adımlarla dolmuş duraklarına doğru ilerledim.
Yarım saat kadar erken gelmiştim ve kenarda duran pastaneyi gözüme kestirerek oraya doğru ilerledim. Aldığım poğaçalar ile beraber boş masalardan birine oturup, kahvaltımı yapma başladım.
Son dakikalara kadar kafede oturup, saatim geldiğinde de kalkıp şirkete doğru ilerledim. Masama geçmeden önce birkaç çalışan ile tanışıp, sordukları kısa aile bilgilerini yanıtladım. Ben düşünürken adım sesleri doldu kulaklarıma kafamı kaldırıp baktığımda bütün ihtişamı ile gelen Demir Bey vardı.
"Günaydın." diyip ayağa kalktım. Eliyle oturmamı işaret etti.
"Günaydın on dakika sonra çalışanların bıraktığı dosyaları alıp odama gel."
Kafa sallayarak onu onayladım. Masama bırakılan dosyaları kucaklayıp Demir Bey'in odasına doğru ilerledim. Keşke girmeseydim gözleri direk eteğime kayıp kaşlarını çattı. Kısa giyinme demişti ama bana karışamazdı bunu anlaması gerekirdi. Hem ayrıca benden daha kısa giyinen çalışanlar vardı. Masaya yaklaşıp dosyaları koydum.
"Kurallarımı pekiyi anlatamadım sanırım" Dedi eteğimden sinirle çektiği gözlerini, gözlerime odaklayarak.
Anlamamış gibi yapmak en iyisiydi. "Anlamadım" dedim safça yüzüne bakmaya çalışarak. Ne kadar başarılı olduğumu bilemezdim ama çabalıyordum.
Kaşlarını çattı. "Giyim konusunda anlaşığımızı sanıyordum"
Birazcık yalandan bir şey olmazdı. "A evet ama şey benim en uzun eteğim bu" Eteğimin paçalarını tutup çektirdim ve yine o salakça gülüşlerimden birini takındım.
Bıkkınca nefesini dışarı verdi."Anlatma sorunum mu var benim Çağrı?"
Düşüncelerimden sıyrılıp, kafamı olumsuz anlamda sallayarak "Hayır" dedim.
"O zaman neden beni dinlemiyorsun" dedi odayı inletecek derece bağırmıştı.
Korkmuş muydum? Biraz. Taviz verecek miydim? Hayır. Hem kim olarak bana karışıyordu ki?
"Ben burada sadece staj yapıyorum. Kurallarınıza uymam gerekmez. ".
"O zaman bu eteği giydiğine seni pişman edelim ne dersin"
"Derken" dedim çünkü sesinden muziplik akıyordu.
Bir süre düşünüp ardından parmaklarını birbirine geçirip elini masaya doğru uzattı. Kafasını ve kendisini de öne doğru getirip diliyle dudaklarını yaladı.
"Git ve bana kahve al ama bu katta ki ya da bu şirkette ki bir yerden değil üç sokak ileride olan kahveciden onun kahveleri daima en iyisi. Yirmi dakika içinde geri dönmezsen staj dosyana çok güzel bir tutanak ekletirim. Tekrar 12. sınıf olmak zor olur bence hadi koş bak hala bana bakıyorsun Çağrı"
Salak gibi kalmıştım tek anladığım üç sokak aşağıda kahveci olduğuydu. Kahveciye vardığımda içerisi doluydu ama kahve almak için sıra yoktu hemen rastgele bir kahve alıp şirkete koştum.
Nefes nefese patronun odasına daldığımda koltuğunda geriye yaslanmış kollarını çiçek yapmış gülümsüyordu.
Ben gelir gelmez hemen oturuşunu düzeltip saatine baktı. "İki dakika geciktin"
Ben koşarak gidip geliyorum sen bana geciktin mi diyorsun? Cevap vermeden yüzüne baktım oda konuşmaya devam etti.
"Ben kahve sevmem zaten sen içebilirsin" diyip kapıyı gösterdi. Bu adamla cidden işim vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Sekreteri (Raflarda)
Teen FictionÇağrı'nın annesinden sonra tutunduğu dal Demir'di. Demir'in hayatındaki tek doğruydu Çağrı. Klasik mafya hikayelerinin standartlarını aşan, burun kırmalı ve beyin kanatmalı bir macera. Demir'in karanlık dünyası, Çağrı'nın kırık kalbi, Emir'in yemekl...