Karşımda duran kişi tam olarak oydu. Ne yapmam ile ilgili aklımda bir şey yoktu beni sapık gibi izleyen çocuk şuan Demir ile konuşuyordu. Beni izlediğini bildiğimi söylemem mi gerekiyordu. Yoksa konuşmadan geçiştirmem mi gerekliydi.
İkinci seçenek daha iyiydi. Karşımdaki adamın gözleri bir kaç saniyeliğine bana döndüğünde şaşırmış gibiydi. Bekli o da beni hatırlamıştı. Ya da şuan gerçekten garip görünüyordum. Bunda iki seçenek de mantıklı geliyordu. Bir süre daha konuştuktan sonra adam gitmek için benim olduğum tarafa döndü.
Gözlerimi bile kırpmadan onu izliyordum. Kim olabilirdi ve Demir'i nerden tanıyordu. O da bana bir kaç saniye bakıp gözlerini kaçırdı. Buz gibi bakışları olmasına rağmen gözleri çikolata kıvamındaydı. Kumral sayılabilecek sarı saçları vardı. Özenle arkaya taranmış sarı saçlar. Giydiği gömlekten belli olan kasları onu oldukça iri gösteriyordu.
Demir den daha kaslı yapısı vardı ama Demir ondan daha güçlü duruyordu. Ortak yönleri ise sert yüzleri ile 'uzak dur' sinyalleri veriyorlardı. Koluma dokunan parmaklar ürkmeme sebep oldu hala şoktan çıkamamıştım.
"İyi misin" diye sordu Demir buğulu mavi gözleriyle bana bakarken. "Sanırım şey az önce adam kimdi" dedim elim ile arkamı göstererek.
"Neden sorduğuna bağlı" dedi koluma dokunan parmakları canımı acıtacak derece de sıkarken. Acı çeken yüzüm ve ses tonum ile "Birine benzettim" dedim.
"Lavaboya gidelim"
Tuvaletlerin önüne geldiğimizde utancımdan ona bakmadan tuvalete girdim. Gözaltlarım ve dudaklarım kızarmıştı. Yüzümü bir kaç defa yıkayıp saçımı bozup bir kez daha düzelttim.
"Burada yemek ister misin hala" dedi soğuk bakışlarıyla ne olmuştu iki dakikada "Şey hayır aslında istemiyorum" dedim elimi ceketin sarkan kollarına koyarak.
"Araba da yiyelim" dedi kendini duvardan öne doğru iterek.
Bir kaç adım ilerleyip omzunun üzerinden bana bakıyordu anlaşılan bir cevap vermem gerekliydi.
"Daha iyi olur" dedim diyeceğim başka bir şey yoktu.
Hele ki asansör ve o beni izleyen adamsan sonra diyecek hiçbir şeyim yoktu.
"Tekrar asansör ile gitmeyiz değil mi" kesinlikle bir daha binmezdim.
"Hayır, ilerde merdivenler var oradan gidelim" arkası bana dönük olmasına rağmen kafa sallayıp onu takip ettim.
Merdivenlerden inerken herhangi bir noktaya sapmadan en alt kata geldik burası otoparktı. Neden en başından buradan gelmemiştik. Boşu boşuna aksiyon oldu. Arabasına ulaştığımız da kendime sinirliydim. Neden merdiven olup olmadığını sormamıştım.
"Balık ekmek sever misin" anahtarı kontağı takarken konuştu. Aslında ben daha çok kokoreç severdim. Köfte ekmek de olurdu ama balık ile ekmek yemek yanlıştı bana göre. Balığı ekmeksiz yiyip tadına varman gerekliydi. "Severim" dedim sadece. Dikkatle arabayı kullanıyordu ama bir o kadar da rahat görünüyordu. Araba kullanmak nasıl bir histi acaba?
"Hiç kullanmadın mı daha önce" İlk önce şaşkınlık içinde ona bakakaldım Sesli mi düşünmüştüm. "Hayır, kullanmadım annem araba kullanmazdı ehliyet alana kadar benim de kullanmamı istemiyordu"
Kafa salladı ama cevap vermedi bende bir süre daha yüzüne bakıp sonunsa pes ettim. Camdan dışarıyı izlemeye başladım. Deniz kenarına gelmiştik. Denizi severdim. Dalgaları severdim. Rüzgârı da severdim. Sanki dertlerimi alıp götürecekmiş gibi dururları. Bu yüzden en sevdiğim yer sahildir. Rüzgâr da vardır dalga da.
Araba da bekle alıp geliyorum" cevabımı beklemeden çıkıp gitti. Bende camı biraz aralayıp deniz havasını içime çekmeye başladım. Deniz aynı denizdi ama annem olmadığındandır bekli de kokusu farklıydı. Özlemim vardı çok fazla. Annem yok demek nefesim yok demekti, kalp atışlarım yok demekti. Ben yokum demekti.
Gözlerimi kapatıp son kez içime akıttım gözyaşlarımı. Kapı açıldığında elinde iki kola ve iki ekmek arası olan poşetle içeri girdi. Aslında çok açtım. Balık ile ekmez olmaz kuralını bu günlük umursamayabilirdim. Poşeti kucağıma bırakıp içeri girdi. İlk önce ona balık ekmeğini ve kolasını verip ardından ben almıştım.
Kocaman bir ısırık alıp çiğnemeye başladım gerçekten aç hissediyordum. Utanmıştım belki biraz ama açlığım daha ön plandaydı. "Baya açıkmışım" dedim yarısı bitmiş ekmeğime bakarak.
"Aileniz yok mu Demir Bey" ağzımda ki lokma yok denecek kadar azalmıştı. Kaşları çatılıp denize bakmaya devam etti. "Kardeşim sadece" dedi bir süre sonra kaşlarının aksine sesinde şeker verilen çocuğun mutluluğu vardı.
"Emir Bey mi" diye sordum çünkü şirkette kardeşi olarak bahsedilen şımarık biri vardı.
"Hemen öğrenmişsin adını"
"Hayır, sadece bütün çalışanlar ondan bahsediyor. Şey sanırım çok yakışıklıymış ama ben görmedim tabi görsem bile kesinlikle siz daha yakışıklısınız"
Kırdığım potlar yüzünden yüzümü ekşittim. Bu kadar boş boğaz olmak zorunda mıyım?
"Demek ben daha yakışıklıyım" Ellerini saçlarından geçirdi. "Beni beğendin mi yoksa" muzipçe sırıtıp cevap bekler yüzüyle bana baktı.
Evet "Hayır"
"Emin misin" hala sesinde eğlenen birinin yaptığı tonlama vardı.
Hayır "Evet"
"Peki" diyerek arabayı çalıştırdı.
"Bugünlük çalışma zor bir gün oldu evine bırakayım seni yarın okuldan çıkınca gelirsin ama bu etekle gelmeni istemiyorum"
"Teşekkür ederim" diye mırıldandım gerçekten bugün öleceğimi düşünmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mafya Sekreteri (Raflarda)
Teen FictionÇağrı'nın annesinden sonra tutunduğu dal Demir'di. Demir'in hayatındaki tek doğruydu Çağrı. Klasik mafya hikayelerinin standartlarını aşan, burun kırmalı ve beyin kanatmalı bir macera. Demir'in karanlık dünyası, Çağrı'nın kırık kalbi, Emir'in yemekl...