10.Ceket

200K 6.6K 497
                                    

Karşımda bana sinirle bakıp cevap bekleyen bir Demir vardı. Neden giydiğim şeye karışıyordu ki iş yerinde belirli kurallar olduğunu biliyordum ama bana burada da karışamazdı.

"Sana diyorum Çağrı bu elbisenin yarısı nerde" yine bağırdığında benim de sinirim bozulmuştu.

Aynı zaman da komik de geliyordu şuan sinirlenmiş yüzü çatılan kumral kaşları kısılan gözleri hafif açık olan ağzı ile yakışıklı ve komikti.

"Evde unuttum galiba" sonunda tuttuğum kahkahalarımı serbest bıraktığım da 'ben lezim' demişim gibi bana bakmaya başladı.

Sonunda dediğime gülmeyi kesip gözlerimden gülmekten sulanmıştı.

Parmağım ile göz atlarımı silip elimi kendime yelpaze yaptım.

"Ceketin falan yok mu lan senin yanında" kara cahil demek isterdim ama kara değildi kumral cahil mi demem lazımdı.

Yanıma ya da üzerime ceket alacak olsaydım neden sırtı açık bir elbise giyme gereği duyardım ki.

"Sizce Demir Bey bu elbisenin üzerine ceket giyilir mi" beni öldürecekmiş gibi yüzüme bakıyordu.

Sadece elbisemin sırtı için bu kadar abartması gereksizdi buraya gelen kadınların benden aşağıya kalır yanı olduğunu düşünmüyordum. Demir sinirle ellerini saçlarından geçirip ceketini çıkarttı. Yapacağı şeyi anlamaya çalışırken ceketi bana uzattı.

"Giy şunu Çağrı buradaki piçlere kendini gösterme" elinde bana uzattığı ceket neredeyse elime değiyordu ama onu giymek istemiyordum.

"Hayır, Demir Bey ben o ceketi giymek istemiyorum. Bilerek bu elbiseyi giydim çünkü annem aldı" Annemin aldığını söylediğimde elini biraz daha aşağıya indi ama kızgın ve sinirli suratı pek değişmemişti.

Biçimli saçlarından bir kaç tel anlına düştü. Ya hissetmedi ya da umursamadı tek yaptığı gözlerini dikerek bana bakmasıydı.

"Çağrı giy dedim bana piç dövdürtme" kasları vardı ama güçlü görünmesinin sebebi kendinden emin ve dik duruşuydu sanki bütün bir orduyla başa çıkabilirmiş gibi.

Ben bu kıyafetten daha açıklarını da giymiştim neden bu kadar kızmıştı ki.

"Çağrı bana şehirdeki mekânları kapattırma lan sen nereye gittiğini sanıyorsun giy şunu ya da geri döneriz, sikerim ortağını" Sesli düşündüğümü anladığımda yüzümü buruşturdum. Bazı şeylerin gizli kalmadı gerekliydi. Ceketi almalı mıydım yoksa almamalı mı?

Yüzünü yeniden yeniden ve yeniden incelerken düşündüm bugün onu ilk kez bu kadar sinirli görmüştüm evet işe ilk geldiğim günde açık giyinmiş olabilirdim ona göre ama bu kadar tepki vermemişti. Dediğini yapmalıydım belki de onu kızdırmak işime gelmiyordu.

"Bütün gün suratım asık olacak çok sağolun" elindeki ceketi alıp üzerime geçirdim kolları büyük gelmişti yırtsam ne yapardı acaba?

"Kimse beğenmez o zaman sorun yok" tabi kendi yeterince dikkat çekmiyor gibi birde benim çektiğim dikkati kendisine istiyordu.

"Kolları da çok uzun geldi zaten boyu da uzun omuzları bana tişört gibi duruyor lütfen çıkartmama izin verin zaten oturduğumuz da belli olmaz sırt kısmım"

Bir iki adım atmıştı ki benim laflarım üzerine ya da benim gelmediğim için yerinde durup topukları üzerinde bana döndü. Her hareketinden yakışıklı görünmesi ne kadar doğaldı.

"Olsun böyle de güzel duruyor" Bana bugün iltifat üzerine iltifat ediyordu ya da ben onun dalga geçmelerini iltifat olarak algılıyordum.

"Ama elbise modeli" umutsuzca mırıldandım yine arkasını dönüp "Sus ve yürü" yürümeye başladığında bende peşinden gittim.

"Burası cidden güzelmiş baksanıza yapay gölet bile var. Hem de köprü ayy üzeri çiçekler ile örtülmüş bende evlendiğim de kır düğünü istiyorum. Öyle kapalı alan düşün salonu bana göre değil hatta ben evlenirken topuklu ayakkabı değil spor ayakkabı giyeceğim bu kadar uzun boyum varken topuklu ayakkabı giyip elektrik diğeri gibi olamam. Annem hep bana çok fazla hayal kurduğumu söylerdi Demir Bey sizce bu köprüden geçerken köprü yıkılır mı?"

Çevreme bakarken yürüyordum tabi bir cüsseye çarpana kadar çarptığım kişiye baktığım da karşımda bana şaşırarak bakan Demir ile göz göze geldim.

"Çağrı hani sana susma demiştim ya" düşünür gibi anlıma bakmaya çalıştım yani gözlerimi garip bir şekilde yukarı kaldırdım evet bana arabada susma demişti.

"Evet demiştiniz"

"Azıcık sussan iyi olurdu" dedikten sonra arkasını dönüp yürümeye başladı bana susmamı söylemişti, ikinci defa.

"Neden konuşmama izin vermiyorsunuz ki" pes etmişlik ile bende onun peşinden gittim.

"Burada ki gereksizlere güvenmiyorum" yüzünü göremiyordum ama sesi boğuk gelmişti sanki dişlerinin arasından konuşuyordu.

Bende onu dinleyerek konuşmadan yürümeye başladım ama yaklaştıkça beyaz papatyalar ve siyahlı adamlar uyumu ile karşılaşmaya başladım neden herkes düğünde siyah giyinirdi ki düğünün anlamı benim için beyazlıkken bunlar siyah ile hayallerimi karalıyordu.

Demir Soykıran yazan masaya oturduğumuz da iki sandalye boş kalmıştı sanırım daha gelecek insanlar vardı.

Etrafta göz gezdirdiğim de bana bakan bazı bakışları yakaladım. Garip bakmaları yetmiyor gibi baştan aşağıya süzüyorlardı.

"Demir Bey neden bana bakıyorlar" artık bana bakanlardan gözlerimi alıp Demir'e döndüm.

Oda bana bakıyordu göz göze geldiğimiz bir kaç saniye konuşmadan birbirimize baktık. Gözlerini kaçırıp başka yöne bakan ilk o olmuştu.

Her ne kadar buğulu mavi gözleri beni içine çekmeye çalışsa bile kendime hakim olabiliyordum.

"Senin kadar tipsizini görmedikleri için böyledirler"

"Sağolun gerçekten" başımı ondan çevirip beni izleyenler ile göz göze gelme oyunu oynamaya başladım.

"Görevimiz" dedi gıcık sesiyle ardından sandalye çekilme sesi geldiğin de kafamı ayağa kalkan Demir'e çevirdim.

Oda kafasını bana çevirdi soran gözler ile ona baktığımda masaya biraz eğilip " Birazdan gelirim millete bakıp durma" cevap bile veremeden yanımdan ayrılıp çimenlerin üzerinde yürüyen manken gibi gitti.

Bende kafamı tekrar bana bakanlara çevirdim ama yarısı Demir'in kalkması ile bakışlarını ona çevirmişti.

Yeniden sandalye sesi geldiğin de kafamı yine çevirdim bugün oldukça dejavu olmuştu.

"Miraç" dedi elini uzatan siyah saçlı oldukça genç görünen siyah takım elbisesi ile benimle uyumlu adamın eline baktım.

Kahverengi gözleri sertti ama yüzü gülüyordu. Gülümseyen yüzü gözlerini saklayamamıştı.

Uzattığı elini tutup "Çağrı" dedim.

"Demir ile neden geldin ayrıca ceketini sen gidiyorsun yanında taşıdığı yeni sürtük sen olmalısın"

Benimle ne hakla sürtük olarak konuşuyordu. Elimi çekmeye çalıştım ama daha sıkı tuttu.

"Senin tadına bakmak isterim" Boşta olan eli saçlarımdan başlayarak aşağıya inmeye başladı boynumda duran elini tutup çekmeye çalıştım ama bu kez iki elimi de tutmaya başladı.

"Git." diye bağırdım az önce bana bakan kimse bakıyordu. Tacize uğramama izin veriyorlardı.

Gözlerimi kapatıp nefesimi sabitlemeye çalıştım kalbim çok hızlı atıyordu korkmuştum ve tiksiniyordum.

Ellerim serbest kaldığında gözlerimi açtım. Açmam ile gözlerime batan yaşlar süzülmeye başladı.

Yanımda sesler geldiğinde oraya baktım.

Az önce Miraç olarak kendini tanıtan pislik yerdeydi ve üzerinde onu yumruklayan Demir vardı.

Mafya Sekreteri (Raflarda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin