Ben tanrının kusurlu bıraktığı insanım.
Ben bir pişmanlığım. Karanlığın ortasında bir umutsuzum. Her yer karanlık. Ne bir ışık var bana yol gösterecek, ne de bir ses var bana "Gel." diyecek. Çoğu şey yok. Sadece aklımın sesini duyabiliyorum.
Jungkook... adım bana hiçbir şey çağrıştırmıyor. Dediğim gibi, ben sadece bir pişmanlığım. Bir isimden, bir bedenden ve yarım yamalak kullandığım beynimden başka bir şey değilim ben.
Neye benzediğimi, sesimin ince mi kalın mı, etrafımdaki hiçbir şeyi bilmiyorum. Aklımda çiziyorum etrafımdakileri.
Göremiyorum, duyamıyorum, konuşamıyorum. Ben tek umudumu dokunmaya, koklamaya, tat almaya ve yazmaya bağladım. Annem bana yazmayı öğretmişti. Yıllar sürmüştü ama nihayet öğrenmiştim.
Ama durumum o kadar da kötü değil, neleri sevdiğimi, neleri sevmediğimi biliyorum. Mesela, çikolataya bayılıyorum. Bahçemizdeki çiçekleri okşamaya, onların kokusunu içime doya doya çekmeyi seviyorum. Huzurlu hissettiriyor. Sudan nefret ediyorum, korkuyorum. Yalnızlıktan da öyle.
Yazıyorum, aklımdan geçenleri. Önümdeki kağıda teker teker aktarıyorum düşüncelerimi. Bugün yazdığım şey çiçeklerle alakalı. Kokularıyla ilgili düşüncelerimi yazıyorum kağıda.
Yavaşça bir el omzuma değiyor. Kafamı her ne kadar göremeyeceksem de o tarafa çeviriyorum. Birisi ellerimi tutuyor. Bu annem, elinin sıcaklığından anlıyorum. Ellerimi hareket ettiriyor. İşaret dilinde "Yarın okula gideceksin, sana bakıcı buldum." diyor. İlk başta inanamıyorum, çünkü bu uzun zamandır en çok istediğim şeydir okula gitmek. Dışarıdan muhtemelen kötü gözüken gülümsememle kafamı sallıyorum. Annem beni sandalyemden kaldırıyor. Yine ellerimi tutuyor ve hareket ettiriyor. "Çiçekleri koklamaya gidelim mi?" diyor. Coşkuyla kafamı sallıyorum ve annemin sıcak dudaklarını yanağımda hissediyorum. Bahçeye çıkıyoruz.
Bahçeye çıkınca kapıdan sola doğru giderseniz güllerin yanına, sağa doğru giderseniz havuza gidersiniz. Yıllardır havuzun oraya gitme iznim yok. Bir keresinde havuza düşmüştüm. Az kalsın boğulup ölüyordum. Zaten oraya gitmek de istemiyorum.
Annem beni sola yönlendiriyor. Beyaz güllerin kokusu buradan bile duyuluyor.
Omzumdan beni sarsan elle uyanıyorum. Bugün okula gidiyorum! Annem beni öpüyor, yataktan kaldırıyor. Üstümdeki kıyafetleri çıkarıyor ve rahatsız bir şeyler giydiriyor. Beraber tuvalete gidiyoruz. Yüzümü yıkıyor, saçlarımı düzeltiyor ve dişlerimi yıkamamda yardımcı oluyor. Sonra aşağı iniyoruz. Mutfağa gidiyoruz ve annem beni sofraya oturtuyor. Ellerimi bıraktığında panikliyorum. Sonra ellerimi başka bir el tutuyor. Bu sert, yıpranmış eller babama ait. Ellerimi hareket ettiriyor. "Günaydın, öğrenci." diyor bana. Gülümsüyorum. Sonra annem bana yemek yedirmeye başlıyor.
Çantamı hazırladıktan birkaç dakika sonra evden çıkıyoruz ve annem beni okula götürüyor. Okulun nasıl bir yer olduğunu bilmiyorum. Diğer öğrenciler bana nasıl davranacaklardı acaba?
Annemin arabayı durdurduğunu hissediyorum. Sonra annem ellerimi tutuyor ve hareket ettiriyor. "Bakıcın bundan sonra hep seninle olacak. Evde bile, sana derslerinde, hayatında yardımcı olacak." diyor.
Biraz garip geliyor. Yine de onaylarcasına kafamı sallıyorum. Sert bir sarsılma olduğunda annemin arabadan inip kapıyı kapattığını anlıyorum. Yanımda hareketlilik hissediyorum. Annem omuzlarımın altından beni tutuyor ve arabadan çıkarıyor. Elime bastonumu tutuşturuyor ve beni yürütmeye başlıyor. Birkaç dakika yürüdükten sonra beni durduruyor ve omuzlarımdan tutup kendisine döndürüyor. Ellerimi tutuyor. "Birazdan ben gideceğim, sen de bakıcınla kalacaksın. Akşama seni o getirecek." diyor. Korkuyorum. Annemsiz mi kalacaktım? Bunu ilk kez yaşayacaktım...
Tekrar ellerimi hareket ettiriyor. "Korkma oğlum. Bakıcın gerçekten çok iyi birisi, sana bir şey olmasına izin vermeyecektir."
Sonra beni öpüyor ve yine yürümeye başlıyoruz. Durduğumuzda yine o sıcak elleri ellerimde hissediyorum. Bana "Görüşürüz, oğlum." diyor. Başımı okşayıp gidiyor.
Orada öylece kalakalıyorum. Korkudan titrediğimi hissederken bir el elimi tutuyor. Bu eller beni güvende hissettiriyor. İncecik elleriyle ellerimi sıkıyor. Gül kokusu alıyorum. Kalbim hızla atarken ellerimi hareket ettiriyor karşımdaki kişi.
"Merhaba Jungkook. Ben T-A-E-H-Y-U-N-G. Bundan sonra hayatında sana eşlik edeceğim."
Sonra sağ elimi kendine çekiyor. Yüzünde olduğunu tahmin ettiğim bir yere değdiriyor elimi. Gerilen kaslarıyla burasının ağzı olduğunu anlıyorum. Gülümsüyor, bana gülümsediğini anlatmaya çalışıyor. Sonra elimi bırakıyor ve dudaklarımda parmaklarını hissediyorum. Dudaklarımın iki yanından yukarı doğru bastırıyor ve gülümsememi sağlıyor.
Sevgisini her hücremde hissedebiliyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we all wanna die sometimes ;; taekook
Fanfiction"eskiden ölmek isterdim kookie, ama tanrı bu isteğimi şimdi kabul ediyor."