"Teşekkür ederim, sevgilim." Ellerimi hareket ettirerek Taehyung'a dönüyorum. Ellerimi tutuyor.
"Ben de teşekkür ederim, sevgilim." diyor ve burnuma bir öpücük bırakıveriyor. Gülümsüyorum. Aklıma bir soru takılıyor, onun fikrini merak ediyorum.
"Taehyung, ben nasıl gülüyorum?" Taehyung sorduğum soruyla hareketsizleşiyor. Ama sonra başımı ellerinin arasına aldığını hissediyorum. Alnımı öpüyor, sonra elleri ellerime gidiyor.
"Meleklerden daha kusursuz gülüyorsun."
Duyduğum cevapla kalbime bir şeyler oluyor. Ne olduğunu ben de bilmiyorum. Yeni bir his sanki. Utancın ve masumiyetin karışımı. Taehyung'un öğrettiği "Pembe." rengine çok benziyor.
Beni arabaya bindiriyor, kendisi de biniyor ve arabayı sürmeye başlıyor. Eve gidiyoruz.
Eve geldiğimizde beni salondaki koltuğa oturtuyor.
"Ben lavaboya gidip geleceğim." diyor elleriyle.
Afallıyorum. Neden sürekli lavaboya gitmeye başladı ki? Onu bekliyorum. Geldiğinde beni kaldırıyor ve odama geçiyoruz.
"Balkonda oturalım mı, Kookie?" diyor.
Kafamı sallayıp gülümsüyorum. Gülümsemem bu kadar güzelse onun için, bunu ona hep göstermeliyim. Beni kolumdan tutuyor ve balkona çıkıyoruz. Beni sandalyelerden birine oturtuyor ve yanıma oturuyor. Onun olduğu yere kafamı döndürüyorum. Ay ışığının altında kim bilir ne kadar güzel parlıyor, ama ben bu mükemmel anı kaçırıyorum işte. Kendime lanet ediyorum. Ama dudaklarımla buluşan dudakları düşüncelerimi dağıtıyor. Yavaş ve huzurlu bir öpüşmenin ardından benden ayrılıyor. Ellerimi tutuyor.
"Ay ışığının altında durmak için yaratılmış gibisin." diyor. Yine gülümsüyorum. Ben böyleysem kim bilir o nasıldı...
"Yıldızlar nasıl görünüyor?" diyorum.
Durduğu süre boyunca gökyüzüne baktığını varsayıyorum.
"Hava kapalı, neredeyse hiç yıldız yok, Kookie."
Suratımı asıyorum. Gerçi, yıldız olsa bile göremeyecektim ki.
Bana sarılıyor, bedenimi huzura, onun kollarına bırakırken usulca derin bir nefes alıyorum. Gül kokusunu içime çekerken sanki kalbim yavaşlıyor. Hani sevdiğiniz yanınızda olunca, kalbiniz yerinden çıkacak gibi atmaya başlar ya, benim öyle değil. Taehyung onu görmeme, sesini duymamama rağmen üstümde o kadar büyük bir etki bırakıyor ki kalbimi yavaşlatıyor.
Ay ışığı altında oturuyoruz sevgilimle. Mor renk canlanıyor gözlerimin önünde. Sonsuzluk...
7 ay sonra
Öğreniyorum. Renkleri görebiliyorum, kuşların sesini işitebiliyorum. Sağır, kör ve dilsiz olsam da, Taehyung benim hem gözüm, hem kulağım hem de dilim oluyor. Ama kendimi suçlu ve mahçup hissediyorum. Çünkü o bana yardım ettikçe, benim parçam olunca daha çok yıpranıyor. Ona bunu dile getirmek istiyorum bir anda. Ben çalışma masamda ders çalışıyorum, daha doğrusu çalışmıyorum, Taehyung çalıştığımı sanıyor.
Sevgilim de yatakta kitap okuyor. Kalkıp yanına gidiyorum. Ellerimle ellerini ararken bana bir kolaylık sağlıyor, ellerimi tutuyor. Yanına eğilip "Seninle bir şey konuşmam lazım." diyorum ve elimi koluna koyuyorum.
Yine aynı şey oluyor.
Yine iki büklüm oluyor. Yine üstüme ıslak bir şey geliyor. Yeter bu kadar. O iyi değil ve benim derhal bir şeyler yapmam lazım.
Annemin dikkatini çekip buraya çağırabilmek amacıyla bastonumla yere bütün gücümle vurmaya başlıyorum. Ağlamaya başlıyorum. Annemin duyduğunu varsayıyorum ve bastonu yere fırlatıyorum.
"İyi misin, sevgilim?!" diyorum ellerimi birbirine karışmış bir şekilde hareket ettirerek. Onun ellerine dokunmaya çalışıyorum. Ama elinde defter ve kalem gibi bir şey var. Elinden çekiyorum ve onları da yere atıyorum. Ellerini tutuyorum. Tir tir titriyor. Cevap da vermiyor.
Çıldıracağımı hissediyorum. Omzuma dokunan elle annemin geldiğini anlıyorum. Taehyung'u gösteriyorum ve ağlamama devam ediyorum. Telefon işareti yapıyorum ve "Ambulans!" diyorum ellerimle.
Taehyung sanırım öksürüyor. Sarsılırken daha çok endişeleniyorum. Onu kaybetme korkusuyla ağlarken ben de sarsılıyorum.
Neredeyse 1 yıldır ona bir şeyler oluyor ama hep geçiştiriyor.
Anlamıyorum...
Benden niye kaçıyorsun sevgilim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
we all wanna die sometimes ;; taekook
Fanfic"eskiden ölmek isterdim kookie, ama tanrı bu isteğimi şimdi kabul ediyor."