스물여덟

4.7K 474 109
                                    

23.45

arabanın tekerlekleri yerde büyük bir ses çıkartırken ağzımda hissettiğim kurulukla yutkundum. şirketin 2 alt sokağında tenha bir yerde buluşmaya karar vermiştik. pek insan yoktu, çıkmaz sokağı aydınlatan bir sokak lambası ve hafif yağan kar...

sokağın girişine çektiğim arabayla kafamı yana çevirdiğimde sokağın diğer ucunda başını önüne eğmiş ona verdiğim atkıya yüzünü gömmüştü. ayakları yerde küçük daireler çizmekle meşguldu ve bedenini bi sağa bir sola sallıyordu. kulaklığını o an farkettim bir şarkıya kaptırmıştı kendini. heyecanlı mıydı? kalbini sakinleştirmek için hep müzik dinlerdi.

ağzım açık onu izlerken hissetmiş gibi kafasını kaldırdı birden. arabayı farketmeyecek kadar dalmıştı demek. şaşkın bakışlarıyla hafif gölgemin gözüktüğü araba camlarına göz gezdirdi ve ön camda durdu sonunda. gözlerimin içine bakıyor gibi hissettim, beni bu kadar net görmesi imkansızdı. yan koltuktaki siyah şapkamı alıp saçlarımı düzelttim ve başıma geçirdim.

inmeli miydim? 3 yılın sonunda ona kendimi açık etmeli miydim? az önce ona olan güvenimi bir nebze kırmıştı, sanki arabadan insem polis sirenleri dibimde bitecekti. ellerim titremeye başladığında kapı koluna elimi uzattım ama yapamadım. elimi hızla çekip gaza bastığımda sesini işittim. bana bağırdığını duydum. ismimi haykırmıştı bir çıkmaz sokakta.

"min yoongi!"

ellerimi ardı ardına direksiyona vurduğumda bunu da yapamayacağımı farkettim. kabullendim ve direksiyonu ani bir hareketle kırdım. ona dönecektim, onu görecektim. arabayı tekrar aynı sokağın girişine park ettiğimde. aynı yerde durduğunu görmüştüm.

düşünmedim ve indim arabadan, kapıyı kapattım ve yaslandım. o sokağın sonundaydı ben ise başında ortamızda sokağı aydınlatan ve cızırdayan bir sokak lambası vardı. dakikalar geçti ve onu izledim, o da beni. gözlüklerini takmamıştı, beni ne kadar net görüyordu bi fikrim yoktu ama saniye ayırmamıştı gözlerini benden. kafamı ayaklarıma eğdim bu kadar yeterliydi, içi boş cesaretim sönmüştü. geriye dönüp kapıya uzattığımda elimi cızırdayan sokak lambası söndü birden ve sesini duydum.

"min yoongi, karanlıkta beni tek mi bırakacaksın?"

asla. onu cehennemde dahi tek bırakmazdım. onun yalnızlığı hissetmesine asla izin veremezdim çünkü o yalnızlığı sevmezdi. bense onun sevmediği her şeyden nefret ederdim.

başımı cama yasladığımda derin bir nefesi bıraktım dudaklarımdan. arkamdaydı değil mi, onu terk edemezdim. herkes gibi arkamı dönüp gidemezdim.

tekrar döndüğümde ayın aydınlattığı bir sokakta yalnız ikimizdik.

"sözünü tut min hoseok!"

bana sarıl. beni kendine hapset ve bırakma.

hızlı adımlarla ona doğru ilerlerken karanlık bir silüetin de bana doğru geldiğini görüyordum.

sarılacaktık ve içimde yanardağlar patlıyordu, beynimde ve ruhumda şenlik vardı. kalbim fırlayacak gibiydi ve başım dönmeye başlamıştı. birkaç adım sonra kollarımı kaldırdım ve onu sardım.

hayatımda bundan ötesini hayal etmeme veya yaşamama gerek yoktu. bu her şeye bedeldi. tüm ömrümü şu ana feda eder ve sadece şu birkaç dakika için 70 kere de olsa bu dünyaya gelirdim. çünkü jung hoseok'un elleri belimi sıkıca sarmıştı, başım boynundaydı, kokusu ise burnumda.

gözyaşlarımı tutmanın anlamsız olduğunu farkettiğimde ağladığımı anladım. umrumda değildi, yaşamıma devam etmemi sağlayan adam kollarımın arasındaydı.

kollarımın arasında,

o.

delirmeme ve aklımı yitirmeme ramak kaldığını hissediyordum.

tam o sırada kendi sesimi işittim ama ben konuşmuyordum ki?

arka cebimdeki ses "yoongi bugün min hoseok adlı tanrı hediyesi herifin doğum günü. kutla ve sevgini dök, bakmayacak olsa bile." dedi ve bitti.

kısa bir kıkırdama duyduğumda istemsizce kollarım sıkılaştı ve o bağırdı. "hey min yoongi, tanrı hediyesini boğarak öldüreceksin!"

bir anda onu bıraktığımda kafamı yere eğdim ve arkamı dönüp kaçtım. beni görmesini hâlâ istediğim söylenemezdi.

"yaklaşma buradan konuşalım tamam mı?" dedim sesimi stabil tutmak için çok çaba sarf ediyordum. gelen göz yaşlarını ellerimin tersiyle silip kafamı gökyüzüne kaldırdım ve birkaç derin nefes aldım, beni sabırla beklemişti.

toparlandığımda "doğum günün kutlu olsun min hoseok. seni her şeyden ve herkesten çok seviyorum, istediğin ol. çevren için sen olma, sen kendin için yaşa bu hayatı." dediğimde nefesim tükenmiş gibi hissediyordum.

"seni seviyorum hoseok, her ne kadar bana şu an bakacak ama sevgimi göremeyecek olsan bile."

sesim kısıktı, hızla arkamı dönüp arabaya doğru ilerlemeye başladığımda arkamdan geldiğini hissettim ve adımlarımı daha da hızlandırdım. arabanın kapısını açacakken sözleriyle durdum.

"sevgini min yoongi, fazlasıyla görüyorum ve ruhumun her zerresinde hissediyorum."

•______________•

yoruldum ağda yaparken bölüm yayınlıyorum çünkü yarın denize gitçem hepinizi öptüm bu arada fici yazarken zerre planladığıö şeyler olmuyo

sasaeng |sope| √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin