서른여섯

4.1K 361 350
                                    

04|03|19  17.38

derin bir nefes aldığımda günümüzün nasıl geçtiğini hatırlamıyor olduğumu fark etmiştim. yardım alabileceğim tek kişi olan namjoon'u 2 gündür olduğu gibi erkenden evime çağırmış saçma sapan bir temizlik işine girişmiştik.

bi önceki gelişinde de garip bir renge kavuşmuş olan saçlarımı zifiri siyaha boyamıştık. yüzüm çok daha solgun gözüküyordu ama aynı zamanda daha sağlıklı gibiydim.

uzun ve kavgalarla dolu temizlik maceramız bittiğinde evimi taşındığımdan beri ilk defa temiz görmüştüm. tamam, her yer bal dök yala sayılmazdı ama içeriye yerleşmiş olan sigara, abur cubur ve testosteron kokusu artık yoktu. görünürde her şey temiz ve düzenliydi. bu yeterliydi sanırım.

tanrım, jung hoseok'u evime davet ederken ne düşünüyordum sahiden?

gerginlik ve heyecandan kafayı yiyecek gibiydim. cb günlerinde bile bu derece heyecanlanmamıştım. çünkü gelecek olan şey mv değil onun gerçeğiydi. çıldıracaktım. bunu birkaç ay önceki yoongi'ye söyleseler muhtemelen onlara küfür ederdi. şimdiyse  tüm o hayaller gerçekleşiyordu hem de birer birer.

hoseok'un bana karşı bazen aşırıya kaçan sahiplenici tutumundan ve sorularıma verdiği cevaplardan dolayı onun bana karşı duyguları oluşmaya başladığından şüpheleniyordum. buna inanmak istemiyordum çünkü inanırsam kendimi kaptırırdım ve eğer doğru çıkmazsa sonumu düşünemiyordum.

saate baktığımda 6'ya varmasına çok az bi zaman kalmıştı. mesajlaşmamıza göre saat altıda varacağını haber vermişti. bana hayatımda gördüğüm en gerçek serserisin dediği için ona karşı öyle görünmeye karar vermiştim. çünkü onun da bana hayran kalmasını istiyordum. benden vazgeçemeyecek kadar bana bağlanmasını istiyordum. zihnimde ona dair sakladığım istekler ona çok ağır gelirdi farkındaydım.

üzerimde gri boğazlı bir kazak ve bana 2 beden büyük kareli bir gömlek vardı. her zaman ki gibi diz kapakları yırtık olan onlarca siyah kotumdan birisini altıma geçirmiştim. resmen hayalini değil gerçeğini yaşıyordum, bu eve geldiğini defalarca hayal etmiştim şimdiyse..

kapının zili çaldığında canımı yakacak şekilde yutkunmuş ve amerikan mutfağımın karşısında olan kapıya bakmıştım. gelmişti.

hızlı olmayan adımlarla kapıya ilerlediğimde yapmak istediğim şeyin koşmak ve ona hemen sarılmak olduğunu biliyordum ama onu sıkmamak önceliğimdi. bunaldığı birkaç saat geçirsin istemiyordum.

kapıya elimi uzatmadan önce saçlarımdan elimi geçirmiştim ve sonra açtım. kolundaki araba parası değerindeki saatine bakıyordu. tam 7 dakika erken gelmişti. kafasını kaldırdığında kapıya yüzümü yaslamış onu izliyordum. sikeyim. saçlarını kızıl yapmıştı. ben bitmiştim işte, şimdi cenaze hazırlıklarıma başlayabilirdik.

elini kaldırıp bana salladığında kocaman gülümsemesiyle "merhaba." demişti. sakin olmalısın yoongi, sakin oğlum. dudağındaki bene odaklanma. aralarında ince örgülerin olduğu kızıl saçlarına odaklanma. yapma bunu kendine.

"selam."

ikimiz de kısaca eğildikten sonra kapıyı aralamak ve onu içeri almak aklıma gelmişti. gerizekalıydım gerçekten, hava buz gibiydi.

ellerini ısıtmaya çalışarak evime girdiğinde etrafı incelemeye başlamıştı, bense çekingenliğimi bir türlü üstümden atamıyordum. onu kaçırmaktan korkuyordum. sanki hareket etsem bu an bozulacaktı. 

sasaeng |sope| √Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin