Episode 13

837 61 11
                                    

Oylarınızı ve yorumlarınızı lütfen esirgemeyin. Keyifli okumalar! Sizi seviyorum.💜

Bölüm Şarkısı : ZAYN ft. Sia - Dusk Till Down

Hayatım boyunca korkak biri olarak yaşamış ve tüm kararlarımı korkaklığımın çerçevesi içinde vermiştim. 

Daha çok küçük bir çocukken yatağımın altındaki hayali canavarlardan korkmuştum. İlkokula başladığım sıralar öğretmenlerimden korkar olmuştum. Cinsel yönelimimin farklı olduğunu fark etmeye başladığım gün insanlardan,ailemi sikik bir trafik kazasında kaybettiğim andan itibaren de ölümden korkmaya başlamıştım.

Ölüm. 

Ölüm toprak kokardı,insan kokardı. Ölüm benim hayatımdan eksilen insanların ruhu kokardı. 

Hayatıma fazla kişiyi almamaya,fazla kişiyi önemsememeye çalışıyordum. Çünkü her birini kaybedeceğimi biliyordum. Hayatıma giren her insan benim için vedaları temsil ederdi. Çünkü zamansız gelen her insan aniden kaybolup giderdi. 

Fakat ilk defa kendi isteğimle birini hayatımda istediğimi fark ediyordum. Taehyung...

Ondan hoşlanmaya başlıyordum. Belki de çoktan hoşlanmıştım bile. Bunu kestirmek benim için oldukça güçtü. Ama biliyordum. O yanımdayken artan vücut sıcaklığımdan,sürekli olarak düşüncelerimin ona çıkmasından,gözlerimin sürekli onu bulmasından. 

Ondan hoşlanıyordum. Evet,ondan artık deli gibi hoşlanıyordum. Sonunu umursamadan,gidecek korkusunu aklıma dahi getirmeden sadece anı yaşamak isteyecek kadar ondan hoşlanıyordum. Ve ben kendimi biliyordum. Ben hep ilerisini düşünen,anı yaşamaktan aciz korkak bir kontrol manyağıydım. Fakat konu Taehyung olunca tüm tabularımı yıkıyor her şeyin üzerini koca bir siktirle tek tek karalıyordum. 

''Şu an nasıllardır acaba?'' diye sordum ayağımın ucundaki taşa takılmamak için büyük bir adım atarken. Hava kararmaya ve aynı zamanda da soğumaya başladığı için oturduğumuz yerden kalkmış,yürümeye başlamıştık. Beni evime bırakmayı teklif etmişti fakat onu kibar bir dille reddetmiştim. Çünkü şu an Taehyung'dan ayrılıp eve gitmek isteyeceğim son şey bile değildi. 

Dudaklarından alaylı bir gülüş gelip geçti. ''Jimin eminim ki bana deli gibi sinirlidir.''

''Onu anlayabiliyorum.''

Tek kaşı havalanırken ilgiyle başını bana çevirdi. Aynı anda kafamı kaldırıp ben de ona baktığımda sert esen rüzgardan dolayı yaşlanmış gözleriyle göz göze geldim. 

''Nasıl anlayabiliyorsun?''

Omuzlarımı saniyelik kaldırıp indirdim. ''Sebepsiz bir ayrılık,bir açıklama duymadan geçirilen günler ve sürekli sevdiği insanın peşinde dolanan biri... Bunları yaşayıp gördükten sonra sakin olması beklenemez. En aptal insan bile bunu fark edebilir.''

Kaşlarını çatarak bakışlarını benden çekti ve yürüdüğümüz yola bakmaya başladı. Kısa bir an düşünürmüş gibi sesler çıkardı ve gülümseyerek başını iki yana salladı. Bir cevap vermedi ya da başka bir konu açmadı. Sadece sessizce yan yana yürümemize müsade gösterdi. 

Onunla daha fazla konuşmak ve onu tanımak istiyordum. Ona herkesten daha yakın,herkesten daha çok anlam ifade eden biri olmak istiyordum. Ancak dediğim gibi korkaktım. Hissettiğim duygularla sergilediğim hareketler birbirleriyle örtüşmüyordu. 

''Üşüdün mü?'' 

Montumun yakalarını boynuma doğru kaldırırken ''Biraz.'' diyerek cevapladım sorusunu. Vücudunu biraz daha yaklaştırdı ve ifadesiz bir suratla yürümeye devam etti. Yürürken omuzlarımız birbirine değiyor,kollarımız birbirine sürtünüyordu. Aniden sıcaklamaya başlamış ve soğuk havayı hissedemez hale gelmiştim. Üzerimdeki etkisi böyleydi işte artık. Ve kendi iradem dışında gerçekleşen bu durumun düşüncesi bile kanımı kaynatmaya,nefeslerimin hızlanmasına sebep olabiliyordu.

ESCAPE -TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin