Gecenin en koyu saatleriydi. Ankara'da gece yeni başlamasına rağmen, Ayen her zaman ki gibi uykuya olan düşkünlüğünü tekrar göstermişti. Başını yastığa koyunca okulda son zamanlarda sıksık konuştuğu sınıf arkadaşı aklına geldi. Zeb. Evet onun adı Zeb'di. 1.57 cmlik boyu ile kocaman bir yüreği olan bir kadındı. Lise son sınıf ve hayalini kurduğu ODTÜ İngilizce Öğretmenliği için deli gibi ders çalışıyordu. Çok fazla arkadaşı yoktu. Bir iki kız arkadaşı vardı. Kar beyazı tenine o kahverengi sarı arası saçları kızın yeşilimsi gözlerini ortaya çıkarıyor ve Ayen ile her göz göze geldiğinde Ayen'in uzun yıllardır hissetmediği duyguları daha yoğun hissetmesini sağlıyordu. Ayen yavaş yavaş bu minik kadına kalbini kaptırmaya başlamıştı. Zaten bir dönem Zeb'i kendi yanında olduğunun hayalini kurmuştu ama o farklıydı. Ayen tembelin, sorumsuzun, vurdumduymazın, gelecek kaygısı olmayan biriyken; Zeb tam aksine geleceğini düşleyen, hayalleri olan, emekci ve sorumlu bir kadındı. Bu yüzden hem onun kafasını karıştırmamak hem de karıştırsa bile red cevabı alacağını düşündüğü için bu düşünceden vazgeçmişti. Son zamanlarda Zeb, Ayen 'e birlikte yemeğe gidelim alkol içelim diyordu. Biliyordu Ayeni' i alkol içer ve gezen biriydi. Kızın bu istediğinin sebebini hiç düşünmemişti. Normal iki arkadaş gezmeye gideceklerdi. Ama farkında olmadığı bir şey vardı Ayenin. Kitaplardan başını kaldırmayan bir kadın ona yemeğe gidelim diyordu. Bu garip değil miydi? O kadar ders çalışan bir kadın çıkıp yemeğe gitmek istiyordu. Hemde çok fazla samimiyeti olmayan biri ile. Ayen olur gidelim demekle yetinmişti. Ama gidecek durumda değildi. Çünkü ülkeyi vuran ekonomik kriz, babasının çalıştığı yerin sahibini darlamış ve tam 10 ay maaş dağıtmadan personellerini mağdur etmişti. Aksine kendi özel hayatında her şey kaldığı yerden devam ediyordu. Maaşları verebilecek durumdayken vermeyip resmen kölelik getirmişti. Bu yüzden kara kara nasıl bu kızı yemeğe çıkaracağını düşünen Ayen kendini yıllarca çalışıp iyi bir garson olmuştu. Sonra okul nedeniyle işi bırakmıştı. Ve şimdi o kadın için tekrar çalışmaya karar vermiş eski çalıştığı yerde işe başlamıştı.
........
Burası ne kadar büyük bir salondu böyle. Her yer bembeyaz aksesuarlar, masalar ve sandalyeler ile bürünmüştü. Burası adeta 500 kişilik bir toplantı salonunu anımsatıyordu Ayen'e. Başını sağ tarafa çevirdiğinde Zeb 'i gördü. Bembeyaz ince belli bir elbise giymiş ona bakıyordu. Yüzünde ki gülüşü daha önce hiç görmemişti. Tombiş yanaklarının ortasında olan gamzeleri, gözlerinde ki o gülüş Ayen' i kendine getirdi. Sarılmak istedi ve kollarını açtı. Ama şaşkınlıkla kolunu geri indirdi ve kendi üzerine baktı. Üzerine giymiş olduğu takım elbise onu çok şaşırmıştı. Bunun sebebi ise hem hiç böyle bir takım elbise giyecek hevesi yoktu hemde bugüne kadar hiç takım giymemişti. Zeb'in ona baktığını gördü. Hemen gözlerine bakarak tebessüm etti.
"Pardon ben takımın etkisine takılıp ufak bir şaşkınlık yaşadım da hayatım." Diyerek onu her zaman olduğu gibi boynundan kollarının arasına alıp Zeb'in başını kendi göğsüne bastırdı. Sonra o uzun saçlarının arasına bir buse kondurup "Sonunda evleniyoruz Meleğim" dedi. Zeb hiç başını Ayen'in göğsünden kaldırmak istemiyordu ama cevap verebilmek için başını kaldırmaya çalıştı. Ayen kaldırmasına izin vermedi. "Şşş keyfine bak Kadınım, Ben senin ne diyeceğini biliyorum zaten. Bugünü hep bekledik, hep beraberdik, hep beraber olacağız diyeceksin. Değil mi?" Zeb başını Ayen'in göğüsü ve kolları arasında onaylar şekilde başını salladı. Ayen gülerek Zeb'¡n saçlarından öptü tekrardan. Zeb'i serbest bıraktı. Zeb bir anda Ayen'in geniş omuzlarından tutup kendine çekti ve delicesine öpmeye başladı. Bıraktıktan sonra "Seni çok seviyorum Erkeğim benim." dedi. Ayen ise sadece "Me too" demekle yetindi. Zeb Ayen'in ellerinden tutup "Gel sana göstermem gereken bir şey var."
"Neymiş bakalım o"
"Eminim çok mutlu olacaksın."
"Ne yaptın seni gidi cadı"
"Cadı senin eşindir."
"Doğru haklısın"İkisi birden kahkahalara gülerek gelin odasına girdiler. Zeb koyu kahverengi ahşap dolabın aynalı kapağını açtı ve içerisinden çantasını aldı. Çantanın en büyük gözünü açtı ve bir paket çıkardı. Bu bir hediye paketiydi. Ayen şaşkın ve meraklı gözlerle Zeb'e bakıyordu.
"Eee Ayen hadi açmayacak mısın?"
"Pardon hayatım tabii açacağım."
Ayen hediye paketinin fışırtılı poşetini dikkatlice açtı. Üzerinde Ege yazan bir kutuyu bu. Yarısı mavi yarısı pembe bir kutu. Gözlerinden bir yaş gelmişti Ayen'in. Çünkü Ege, Ayen'in 15 senedir hayalini kurduğu evladıydı. O kadar tutkulu o kadar istekli ve gerçek olmasa bile çok düşerdi üstüne. Hayallerinde hep "Hasretim" diye severdi. Hasretim diye severdi çünkü kendisi hiç kendini bir çocuk veya bir evlat olarak görmemiş aksine on beş yaşında ev geçindirmeye başlamıştı.Kutunun kapağını kaldırdı ve ufacık Bi çift bebek ayakkabısı vardı. Altında da bir not: Bir gün çocuğumuz olursa ve kız ya da erkek olsun hiç fark etmez adı Ege olacak aşkım...
Ayen hüngür hüngür ağlamaya başladı mutluluktan. Tuzlu göz yaşları çoktan gıdığına kadar gelmişti ve bir anda Zeb'in boynuna atlayıp seni seviyorum naralarına başladı.
......
"Ayen, ayen uyan artık oğlum. Sabah oldu okula gideceksin hadi uyan artık."Ayen tek gözünü açtı ve annesini karşısında gördü. Gözlerini ovuşturdu ve annesine kaşlarını çattı.
"Anne yine en güzel yerinde ya!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Başkalaşım : Ay'ın Zehri
Science FictionAyenin sıradan olan hayatının, acı dolu hayatının, karanlık hayatının; bir anda kıpkırmızı, kan ile kaplı, kandan yosun tutmuş acılara , insanların birer birer başkalaşım geçirdiği bir dünya ile yer değiştirmiş olması, onun sevdiğini kurtarma çabala...