2. Bölüm: Belirsiz Bir Bulut

49 9 3
                                    

Herkese merhaba! Umarım hikayemi beğenirsiniz. Lütfen ama lütfen oylamadan geçmeyin. Şimdi sizi bölümle başbaşa bırkıyorum. İyi okumalar.
Yıldızımı gökyüzüne uçurmayı ve yorum yapmayı unutmayın! ^^'

Okulun pek gelişmiş sosyo-kültürel, sosyo-ekonomik ve daha birçok "sosyo" lu gecen süslü cümlelerin ardıdan müdür beyin ihtişamlı odasını pek ihtişamlı bir koku sardı. Kokunun duyulmasıyla herkes elit konuşmasına kısa bir ara verdi ki ıslık sesi kulakları doldurdu. Müdür beyin kibarca ve biraz da imalı şekilde boğazını temizlemesiyle ıslık sesinin sahibi anlaşıldı. Bu ıslık, yaklaşık 1.85 boylarındaki, alabildiğine kaslı, bal köpüğü saçlara sahip nam-ı diğer müdürümüzün oğluna sahipti. Pek değerli veliaht, odaya havalı girişini gerçekleştirdiğinde, tıpkı bir prenses edasıyla ve sanki altında eteği varmışçasına bizlere kısa bir selam verip anneme yöneldiğinde, anne ve babam hipnoz olmuşçasına veliahtı seyrediyorlardı. Veliaht-gerçek ismini ögrenene kadar onu böyle nitelemeye devam edeceğim- nazikçe annemin elini dudaklarına götürdü -utanmasa hoşgeldiniz madam gibisinden zırvalayacaktı cünkü odayı saran parfüm kokusundan dahi anlaşılacağı gibi o ego ancak böyle tatmin olabilirdi- ve ardından babamı selamladı. Evet, yine görmezden gelinmiştim. Gerçi ne bekliyordum sanki anneme yaptığı saçma nezaket gösterisini bana da yapmasını mı? Bunlar sadece merkez bankası olarak görülen ve biraz daha bağış alabilmek için yapılan gösterilerdi benim gözümde. Ya da değildi. Çünkü az sonra karşımda büyük bir asaletle duran ve bana hitap eden ve ve tabii ki samimiyetini belli eden veliahtı görmüstüm. "Merhaba. Ben Deniz." Uzattığı elini sıkarken yüzüme alaycı bir gülümseme yerleştirdim ve "Evet?" gibi saçmalardan seçmeler gibi bir soru sordum. Gelen cevap ise hiç de tatmin edici değildi. "Bir şey sorduğumu sanmıyorum, tam olarak neye evet dediginizi öğrenmemde bir sakınca var mı?" Al al olan yanaklarım ve henüz düşen jetonun sesi... Tabii ya, veliahtın adı Deniz'di. Ben deniz diye başlamamıştı ki. İlk dakikadan kendimi rezil etmiştim. Bunu nasıl beceriyordum bilmiyorum ama ilk defa girdigim her ortamda bunu yapıyordum. Belki de artık beynim kendini buna şartlandırmıştı. Ama şu anda durumu acilen toprlam gerekiyordu. Çünkü az önce benim yüzümde pekâla emanet duran alaycı gülüş Deniz'in yüzünde gayet de sahici duruyordu. Bana böyle bakmasına katlanamazdım. Anında söze atladım. "Ne yani, podyumlarda düşen Çağla Şikel ile ne dediğini dahi anlamadığımız Cem Yılmaz' ın esprilerine dahi alay etmiyoruz ve bu bakışlar benim sdece bir "evetim" için öyle mı?" Deniz'in dudaklarından ne olduğu belirsiz saklamak isteresine bir gülüş çıktı. Anında anne ve babamın uyarıcı ve "Ne saçmalıyorsun sen?" bakışları beni buldu. Durumu toparlayayım derken daha da batırmıştım, iyi mi. En iyisi susmaktı. Eli hale elimi sıkan Deniz ' den ayrıldım ve gözlerim istemsizce yeri buldu. Bu sırada Deniz müdür masasının yanındaki koltuklardan birine oturdu. Müdür bey bu gereksizcesine gergin olan ortamı yıkmak adına daha fazla uzatmadan konuya girdi. "Hamdi Bey, Deniz benim oğlum olur. Şimdi izninizle Elçin' e okulumuzu gezdirecek. Deniz al oğlum arkadaşını okulumuzu güzelce gezdir, tanıt. Aman ha oğlum, arkadaşının sıkılmasına fırsat vereyim deme." Müdürün ha bire arkadaşın demesi küçüklüğümü anımsattı. Komşuya misafirliğe gitmemiz ve komşunun yaşıtım olan kızıyla annelerimizin bizi "arkadaş" yapma çabaları. Burası da tıpkı çocukluğumdaki misafirlikler gibi olacaktı. Büyükler ve ev sahibi yani okul müdürü bizleri arkadaş yapamya çalışacak biz biraz zorlanacak ve onlar birmirizmile yavaş yavaş kaynaştığımızı zannederken misafirlikten kalkma vakti geleckti. Yani olay şu canlarım, ailem benim bu elit okula alıştığımı düşünürken ben kırmızı halıda yanlışlıkla frikik veren ünlüler gibi buraya hiç alışamadığımı, eskisi gibi faaliyet gösteren bir öğtenci olamadığımı ve buranın ailemin dediklerinin aksine baskıcı bir okul oldugunu ve daha nicesini söylemek gibi hayallerim vardı. En sonunda da bu okuldan çıkıp gidecektim. Sonucta buraya gelmeyi ben istememiştim ve kimse bana istemedigim bir seyi yaptıracak değildi.

Sessizce koridorda yürürken tam arkadaş olalım diye Deniz' in elini tutuyormuşum bir de düşünsenize. Bence düşünmesi bile komik. Aslında öyle ya da böyle elini tutacacağım kişinin Deniz olması değil komik olan, yanlış anlaşılmasın. Çünkü o dışarıdan bakınca her genç kızın birlikte olmak isteyeceği, kızın ise küçük kardeşinin eniştesinin dizinin üstünden inmek istemeyeceği ve sürekli hadi oyun oynayalım diyceği ve tabii ki kızın ailesinin doğru damat oymuşçasına ona yaprak sarmalar hazırlayıp ,tavlalar oynanmak istenilecek türden bir çocuk. Böyle böyle bayağı da övdüm galiba. Biraz da gömeyim diye birkaç bir şey söylemek isterdim ama buradan bakınca olumsuz bir yanı varmış gibi görünmüyor ya neyse. Tabii içi nasıldır bilemem.

Benim hücrelerim bu düşüncelerle boğuşurken Deniz sessizliği bozdu." Hadi ama sevdiğin insanlarla birlikteyken de bu kadar somurtkan olamazsın." Olayı yanlış anlıyordu. Sorun burayı ve buradaki insanları sevmemiş olmam degildi. Sorun, sevdigim yerden ve sevdigim kişilerden uzak oluşumdu. Tabii ki bunlari ona söyleyecek degildim. "Bak Deniz, sizleri tanımıyorum ve benden samimi olmamı isteyemezsin."
"Henüz tanımıyorsun güzellik. Çünkü, şu andan itibaren okulun en popüler çocugunun okulda bakabileceği tek kız olmayı başardın diyebilirim."
Söyledigi şeyin şokuyla bir an için koridorda öylece durdum. Ne diyordu bu çocuk? Tanışalı daha dakikalar olmuş bir kıza ilan-ı aşk mı ediyordü? Tamam biraz abartmıs olabilirim ama bu da neyin nesiydi? Böyle sululuklara tahammülüm yoktu ve bunu bilmesi gerekiyordu.

Mum ve Ateşinin HikayesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin