Mum önce dibine ışık verirmiş hep, ama bir şey daha var. Mum ateşi eritmeye de önce dibinden başlarmış. İçinde üst üste oturduğumuz pembe dünyalarımıza sığınmışız işte hepimiz. Ya da sığındığımız kadarız.
Ateş harlanır, ışıtır ve ihanetinin kıyısına gelir. Önce dibi başlar erimeye ve sonra rengini alır balmumu. Artık küçük ateşin ne tutunacak bir dalı vardır, ne de başka bir şey. Ipıslak bir gölün ortasında kendi ihanetinin yalnızlığıyla ipini yakar bu seferde. Sonra alır, o mumu camdan bir fanusa hapsederler. Ateşin isyanları, koyulduğu mumluktan kurtulma çabaları bize onun ahenk ile dans ettiğini sandırır. Oysa bu zihnimizin bir sanrısıdır. Her zihin kendinin tanrısı ve onun da sanrıları. Ateş kurtulmaya çalışır, sağa sola hareket eder. Hiç yakından cam bir mumluk içindeki o mumu izlediniz mi, ya da o güzel manzarayı izlemeye değer verdiniz mi bilmiyorum. Ama şuna eminim ki o ahenk dansı bir dans değil, isyanın çığlıklarıdır, ya da diğer bir deyişle zihnimizin sanrıları.
Mum ateşi önce yandı, dibine ışık verdi sonra aynı hızla dibine en büyük ihanetini yaptı. Onu eritti. Tutunacak bir parçası kalmayınca kendini de ateşe attı, ipini yok etmeye başladı. Sonra ne oldu, biliyor musunuz? O mumu aldılar ve hapsettiler. Gûya onun için yapılmış bir cam mumluğa hapsettiler zaten çoktan zayıflamış ateşiyle. Ateş kurtulmaya çalıştı. Ama yine isyanının çığlıkları kendini ateşe attı ve kendi ölüm fermanını imzaladı bir rüzgar yaratarak.
Ve işte mum ateşinin hikayesi. Ben mumun ateşiyim. İnsanların bana "Doğru bu" diye dayattıkları şeyler tercihlerim olmadı, hiçbir zaman. Şimdi de olmayacak. Size sözüm olsun. Ben şuan duvarlarımı yıktım, kendime yeni bir ev inşa ediyorum bir nefes alabilmek uğruna. Ateştim, etrafımda, içimde ne varsa yıkıp yok ettim. Kendim de yok olmak üzereyim. Ama nefes almaya mecburum. Çok sevdiğim bir ablam der ki "Ateşsek ateşi çeker, suysak suya yaklaşırız. Çünkü bizi ancak biz çoğaltırız." Ben de beni çoğaltacak ateşime gidiyorum şimdi.
Ben bir denizsem, Deniz bir okyanustu. Benim çaresiz çırpınışlarıma ancak o yardım edebiliridi. Nereden mi biliyorum? Gördüm. Ben onun o güzel okyanus mavisi gözlerini gördüm. O bana yardım edecek. Kendi ipimi de ateşe vermişken o, cam fanusu kıracak.
"Evet hanımlar, an itibariyle Özel Aykar Koleji sınırları içerisindeyiz. Haydi inelim." Babamın enerjik sesi beni şevke getirmeye çalışıyordu.
"Ah, kızım senin adına çok mutluyum böyle prestijli bir okulda okuyacağın için." Annem işte, annem yani bilirsiniz. Yetmişti artık. Mızmızlanmak yoktu. Bana tat veriyorlarsa tatlı yapmayı bilecektim. Yoksa nasıl hayatta kalabiliriz?"Evet anneciğim. İnan bana şuan hayatımın en mutlu ve heyecan verici dakikalarını yaşıyor olabilirim." Dedim ve yüzüme alaycı bir gülüş yerleştirip havalı bir hareketle onları arkamda bıraktım. Eh, omuz silkmeyi de unutmadım tabii. Bir dakika o da ne? Bu adam bir deli olmalı. Durun gülmeyeceğim, cidden. Hayır, hayır. Yok ya ne gülmesi! Tabii ki gülmeyeceğim çünkü kahkaha atacağım!
"Hahahahahahhha, A-A-Ahmet Bey? Ho-hocam ne işi... Ahahahhahha, ay kusura bakmayın lütfen hocam kendime hakim olamadım bir an" Babam uyarıcı bir ifade ile bana bakıyordu. Ama nasıl gülmeden durabilirdim ki, koskoca kolej müdürü bize okulunun kapılarını kendi elleriyle hem de kırmızı röpteşemberiyle açıyordu. Yani röpteşember bir tür sabahlık. Şu "klas" erkekler için. Yanardönerlisinden! Bir de kemeri yerleri süpürüyor ahahha!
"Öhöm-öhöm... Şey... Kantinimizim aşçısı Ayten Hanım ile telefon görüşmesi yapıyorduk. Sonra birdenbire 'Yanıyooor, yanıyooor, yetişinn!' diye bağırınca hemen kapattım üstümde ne olduğunu umursamadan okula geldim ben de."
Değişik. "Hımm, yani Ahmet Bey yanlış anlamayın ama ben yangın filan göremedim. Allah esirgesin ama her şey sapasağlam yerinde duruyor." Babamın zekice tespiti Ahmet Bey'in sıkıntılı bir nefes vermesine neden oldu. "Hamdi Bey, Ayten Hanım yanıyor, diye bağırırken ızgarada unuttuğu köfteleri kast ediyormuş."Tamam, benden bu kadar. Tek bir söz daha edersem gülmeden duramam. Kimseye bakmadan, bıyık altından gülerek tırmandım merdivenleri hızlı hızlı.
Sınıfımın kapısına ulaştığımda derin bir nefes alıp tıklattım kapıyı. "Gel" sesini duyunca çekinerek içeri girdim.
Oradaydı, biliyordum. Benden önce sınıfa gelmişti Deniz. Beni yalnız bırakmazdı."Hoşgeldin tatlım, ben Edebiyat öğretmeni Sena Başıbüyük." Sena Hoca'nın sıcak gülümsemesi biraz heyecanlanmama sebep oldu. "Ee, hoşbuldum. Şey, ben de Elçin." Soyismimi söylemeye gerek duymuyordum. Eğer kendimi Elçin Aykar diye takdim etseydimz herkes "Ünlü fabrikatörün kızı bu kız!" diye inanılmaz tepkiler verecekti. Bunu istemiyordum.
"Tamam canım. Bak, Deniz'in yanı boş. Oraya geç. Kendinden kısaca bahsedersen derse devam edeceğiz. Rahat olabilirsin." Bu kadın çok samimiydi. O zaman ben de dediği gibi rahat olabilirdim. "Özel bir okuldan nakil aldırdım. Açıkçası bunu çok da istediğim söylenemez. Ama madem bana limon verdiler, ben de limonata yapmasını öğreneceğim."
Söylediğimle birlikte birkaç tiki kızın kıkırdadığını duydum.
Dikkat ettiğim başka bir şey daha vardı. Tanrım, bu sınıfın her bir erkeği birer Lucifer'di! Hepsi pür dikkat beni dinliyor ve ben gayet özgüvenli bir biçimde konuşuyorum!"Demek edebiyata ilgin var canım. Söylediğin söz çok hoşuma gitti. Elçin çok haklı çocuklar. Hayat size hiçbir zaman istediğinizi vermez. Ünlü bir edebiyatçı der ki 'Eğer bir yaşam istiyorsan çal onu!' "
"Şimdilik bu kadar yeter. Çocuklar, teneffüslerde, öğle arasında yalnız bırakmayın Elçin'i. Tanışıp kaynaşın. Bu arada Deniz, Elçin'e okulumuzu gezdir, ona yardımcı ol. Alışana kadar sana emanet. Bir sorun olursa hem edebiyat hocanız hem de sınıf öğretmeniniz olarak bana gelebilirsiniz." Başımı salladım ve Deniz'in yanına yerleştim.
Gözlerinin güzelliği beni benden alıyordu. Sürekli gözleriyle beni takip ediyor, yanına yerleşmemi bekliyordu. Oturdum, "Hoşgeldin Elçin. Ders başlayana kadar gelmeyince vazgeçtiniz sandım." Sanrılarına kapıldın ve yanıldın Deniz. Ben tatlımı almadan burayı bırakmayacağım.
"Hayır, sadece evden çıkmamız biraz uzun sürdü. Bir yere kaybolmaya niyetim yok."
"Bunu duyduğuma sevindim. Şimdi dersi dinleyelim yoksa göze batarız. Nasıl olsa sınıf hocamızın da dediği gibi artık benimsin." dedi özellikle son cümlesini bastırarak söylemişti ve göz kırptı! Yanılıyordu! Hoca öyle dememişti bir kere! "Elçin sana emanet." demesi tapumun onda olması anlamına gelmiyordu!"Öyle demedi bir kere..." Daha fazla konuşmama gerek yoktu. Çünkü beni duymamazlıktan geliyordu! Beni duymayanlara bas bas bağıracak kadar aciz değilim. Hayır yani, normalde herkese ağzının payını veririm. Ama Deniz'e veremiyorum. Olmuyor. İlk tanıştığımızda bana "İlgimi çeken nadir kızlardansın." demişti ya, o zaman da bir şey söyleyememiştim. Tam bir şey söyleyeceğim, kelimeler dilimin ucunda düğümleniyor, konuşamıyor ve tekrar yutuyorum onları.
"Kelimeler Albayım, bazı anlamlara gelmiyor."
>>>
Herkese merhabaa! Bugün diğer bölümlere göre bir tık daha uzun bir bölümle geldim. Bugün pek keyifli değilim. Aslına bakarsanız, bölümleri yazdığım hiçbir gün keyifli değildim. Hep, bir şeylere üzgün, bir şeyler kırgınken bölüm yazıyorum. Acıdan besleniyorum. >' İlham verici şeylerin başında mumlar, rüzgâr ve acı yer alıyor benim için.
Sanki bu hikaye bir başka yol, bir başka harita, ev benim için. Bölümleri hep canım sıkkınken yazıyorum dediğim gibi. Tabii ki bunu bilerek böyle yapmıyorum ama böyle ilham geliyor. Bu yüzden bu hikayeyi yazınca "Çok mutlu oluyorum, bütün acılarımı unutuyorum!" gibi saçma bir yalan söyleyemem tabii ki. Ama şu bir gerçek ki Wattpad benim için bir el işi gibi. İlmek ilmek işliyorum hikayemi. Kafamı dağıtıyor bunu yazmak en başta. Yazmak için oturduğum yerden alıp başka diyarlara seyahate çıkarıyor. Amacım okuyucu sayımın fazla olması asla değil. İster 1 olsun, ister 1000... Bu sayı kaç olursa olsun ben yazmayı bırakmayacağım. Ayrıca yazmak, kendimi geliştirmek istediğim bir konu.
Bu yüzden bir şey soracağım. Hikayemi seviyor musunuz? Beğendiğiniz veya beğenmediğiniz noktalar neler? Kendimi geliştirebilmem için görüş ve tavsiyelerinize ihtiyacım var. Bu arakda hikayemde nereleri seviyorsunuz? Eğer bunları yazarsanız sevinirim.
Bölümü yükledigimde saat kaç olur bilmiyorum ama şuan saat 23.00. İyi geceler deyim bari kendime hshajsjjaks. Öptüm sizleri çok çok!
Instagram: hakaninisikperisii
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mum ve Ateşinin Hikayesi
Teen FictionYeni yerler aynı hayata devamı vaat etmiyordu ve yeni arkadaşlar alışkanlıkları devamında getirirdi.