Biraz uzun sürdü dimi °,° üzgünüm. İşte ikinci bölüm. Beğendiyseniz biraz tepki verin lütfen :> iyi tatiller :>
Şaşkınlıkla yüzüne baktım.
"Ne? Neden?"
"Az önce söylediklerimi düşünmedin mi? Hadi ama, biraz gezelim." biraz düşündüm. Doğru söylüyordu. Dikiz aynasından arkadaki düşmanıma baktım. Kafasını sağa sola sallıyordu. Gülümsedim.
"Neden olmasın? Biraz gezmekten kimseye zarar gelmez." dedim. Robbie gülümsedi. Gelen korna sesiyle irkildi ve gaza bastı. Her şey gitgide ilginçleşiyor.
Babam evde olmadığı için eve girip ilaçları almak hiç zor olmadı. Yanımda Robbie'yi görürse kesinlikle onu vururdu.
"Bak, sana karşı iyi olmaya çalışıyorum ama işleri zorlaştırıyorsun." dedi beyaz düşman ben merdivenlerden çıkarken.
"Nesin sen?"
"Ruha benzemiyorsam ne olayım." güldü.
"Zırvalığı kes. Neden benimle konuşuyorsun onu demek istedim."
"Bence gayet açık." sinirlerimi bozuyordu.
"Ne demeye çalışıyorsun?"
"Yanlışım varsa düzelt; bazı sesler duyuyorsun ve bu sesler ölülere ait. Ama sen bunu kabul edemiyorsun." duraksadım.
"Bir dakika, ne? Ölüler mi? Hiç değilse aklımı yitirmemişim." dedim.
"Ama hiçbiri sana görünmedi değil mi? Benim dışımda." olduğum yerde durdum bu sefer.
"Yardımın lazım. Ve bana sadece sen yardım edebilirsin. Bu yüzden ben sana göründüm." odama girdim ve masadan ilaçlarımı alıp çantama attım.
"Bir ruha nasıl yardım edebilirim ki?" aşağı indim.
"Şimdi konuşamayız. Anlatacaklarım çok uzun." yüzümü ellerime gömdüm.
"Off, o zaman ben gelince konuşuruz." ben bunları söyledikten sonra ses kesildi. Etrafıma baktım ama onu göremedim. Biraz olsun sessizlik iyi olacaktı.
Arkamdan kapıyı kilitledim ve Robbie'nin yanındaki yerime geçtim. Kemerimi takmadım. Kontağı açtı.
"Bir sorun yok değil mi?" dedi.
"Yoo, neden olsun?"
"Hiiç. Sanki kendi kendine konuşuyordun da."
Şaşırmadım."Boşver. Sadece gidelim." dedim ve cama yaslandım. Kafasıyla onayladı.
Ormana doğru gidiyorduk. Orman.
Çocukluğum.
Eskiden babamla ormanda kuş avlardık. Bir keresinde geyik bile avlamıştık. Fakat bir kaç gün sonra babam ceza almıştı. Ormanı avcumun içi gibi bilirdim. Ve şuan ilerlediğimiz yolun sonunda bir şey yok. Bu yüzden sordum."Nereye gidiyoruz?" o muhteşem sırıtışıyla omuz silkti.
"Bilmem."
"Aslında biliyorsun ama değil mi?" biraz tırstım.
"Hayır." sırıtması arttı. Ellerimle omzuna vurdum.
"Niye gidiyoruz o zaman? Hem de bilmeden! Beni geri götür!" diye bağırdım. Güldü
"Hayır." dedi yine. Sinirlenmeye başladım. Önümdeki çantayı açtım ve ilacımı aldım. Ellerim zangır zangır titriyordu. Zor da olsa kutuyu açtım ve birkaç hap attım ağzıma. Gülümsemesi azaldı.
"Hey, sakin ol. Sorun yok." dedi ve camları açtı.
"Peki beyefendi!" dedim. Arabayı durdurdu. Motor açıktı. Bana döndü.