Rüyamda başka bir bedendeydim. Erkek çocuğuydum ve ağlayarak ormanda koşuyordum. Benimle birlikte arkamda biri daha vardı. Peşimden koştuğunu düşündüm. Bir süre sonra düştüm ve o adamı gördüm. Elinde bir av tüfeği vardı. Sonrasını ise hatırlamıyorum.Hızlı bir şekilde kalktım. Etrafıma baktım. Odamdaydım ve güneş henüz doğmamıştı. Fakat başka bir şey vardı; ağlıyordum.
"Leon! Kahvaltı!"
Annemin sesiyle birden irkildim. Kalktım ve saçlarımı toplayarak lavaboya gittim. Yüzümü yıkadım, saçlarımı taradım. Sonra bir süre aynasaki yansımamı izledim. Uykusuzluktan ve aldığım ilaçlardan göz torbalarım oluşmaya başlamıştı
Depresyonda ya da hasta olduğumdan değil, anne babam benim için endişelendiğinden dolayı ilaç kullanıyordum. Onlara göre kafayı sıyırmışım.
Odama gittim ve üstüme siyah bir tişört, altıma siyah kot bir şort giydim. Gotik falan değilim. Siyah renkten başka düzgün kıyafetim yok.
Üstüme geniş kahve ekoseli gömleğimi geçirip aşağı indim. Annem ocak başındaydı. Babamın karşısındaki yerime oturdum. Her sabah olduğu gibi ağzında sigarasıyla sabah gazetesini okuyordu.
"Günaydın canım." dedi annem. Cevap vereceğim sırada babam:
"İyi uyudun mu balım?" dedi.
"Yaa, ne demezsin. Günaydın bu arada." Babam bu cevabıma güldü ve artık ezilmekten yok olmuş sigarasını kül tablasında ezdi. Her sabah aynı senaryo.
"Bugün seni okula baban bırakacak." dedi annem önüme bir tabak yumurta bırakırken. O sırada babam gazetesini katlıyordu. Kafamı aşağı yukarı salladım.
Biz kahvaltımızı yaparken annem evden çıktı.
Kahvaltı büyük bir sessizlik içinde geçti. Bir an bir hata yapıp yapmadığımı düşündüm. Bu hafta içerisinde bir şey olmamıştı. Her sabah günaydın dedim, yatmadan önce 16 yaşıma rağmen iyi geceler öpücüğü verdim, notlarım yüksek ve hala biriyle çıkmadım. Bence sorun bende değildi. Başka bir şey vardı.Kahvaltıdan sonra ormanın girişindeki evimizden çıktık ve arabaya bindik. Babamın yanına oturdum. Yolda hala sessizdi. Onunla konuşmaya karar verdim.
"Baba, bir sorun mu var?" soruma şaşırmamış gibi görünüyordu. Çünkü suratında hiçbir ifade yoktu.
"Öyle düşünmene sebep olan nedir?"
"Çok sessizsin."
"O kadarcık mı?" biraz duraksadım. Çekinerek:
"Bu sabah sadece bir tane sigara içtin... Ayrıca gazetede yazılanları eleştirmedin."dedim. Kahkaha atmaya başladı. O kadar uzundu ki bir süre nefesini düzenlemesi gerekti.
"Ah,ah Leon. Zekan tam da annene çekmiş. Sen zeki birisin. Evet evet..."
Yollar olduğundan daha doluydu. Bu yüzden bir ders geç kalmıştım. Ofisten geç kağıdı alasıya kadar teneffüs zili çaldı. Çaktırmadan ofisten çıktım ve sınıfa yürüdüm.
Sınıfta dört kişi vardı. Edd,kendisi hoşlandığım çocuktur, adını bilmediğim başka bir çocuk; okulun ponpon kızı, kraliçesi, her şeyi olan Lizzy ve onun kankası. Hiç kimsenin yüzüne bakmadan sırama geçtim ve yüzümü sırama gömdüm.
Buradan nefret ediyorum. Herkes, özellikle Lizzy, beni bir şekilde yakalıyor ve dalga odağı yapıyor. Genelde ismimden dolayı. Kızım ama ismim Leon. Sırf ismim yüzünden erkek muamelesi görüyorum. Hakkımda çok fazla dedikodu duydum. Hatta bir ara alt sınıftan birkaç kızın benden hoşlandığı haberini bile aldım.
Sırtımda hissettiğim küçük dokunuşla düşüncelerimden sıyrıldım ve kafamı kaldırdım. Lizzy'ydi. Sırıtıyordu ve elleri arkasındaydı.
"Sana bir şey sormak istiyorum."
"Ne var." dedim. Kollarını göğsünde birleştirdi.
"Aaa, ne kadar kabasın. Birbirimize karşı kibar olmamız gerekir. Sadece şunu gösterecektim." elindeki telefonunu yüzüme uzattı.
Ekranda siyaha yakın renkte lacivert bir takım elbise vardı. Neden bunu bana gösterdiğini anlamam biraz zamanımı aldı;okul kraliçesinin kralını seçme balosu yaklaşıyordu.
"Baloda sana bunu alalım diyorum. Elbisemle tam bir uyum içerisinde!" dedi ve gülerek sıramdan uzaklaşmaya başladı. Arkadaşı da gülüyordu. Yapabildiğim tek şey başımı öne eğmek oldu. Hiç değilse okulun kralı adaylarındandım.
Fakat başka bir şey oldu. Bir anda Lizzy'nin kafası arkaya doğru yattı, neredeyse olmayan eteğinin pilesi ördek kuyruğu gibi arkasına takıldı.
"HİÇ değilse onun kıyafetleri var." dedi bir şey. Etrafıma bakındım. Ve onu gördüm.
1.80 boyu vardı, erkekti ve bembeyazdı. Kalbinin olduğu kısımdaki kızıllık hariç. Korkuyla ona bakakaldım. Sırıtıyordu.
"Selam Leon!" el salladı. Ağzım açık kaldı. Konuşmaya devam etti.
"Bu kadar korkacağını bilmiyordum. İstersen onlar daha fazla deli olduğunu düşünmeden başka bir yere gidelim." Sınıftakilere baktım. Bana bakıyorlardı. Uğultulu kulaklarım Edd'in "İyi misin?" dediğini duydu. Çantamı aldım ve koşar adımlarla sınıftan çıktım. Biraz sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Okuldan çıkmam gerekiyordu.
Kızlar tuvaletine koştum ve tuvaletlerden birine girip biraz kustum. Sonra aklıma geldi. İlaçlarımı almamıştım. Yanıma almış mıyım diye çantamı kontrol ettim. Almamıştım. Geri ofise koştum. O sırada teneffüs de bitmişti.
"Leon, bir dahakine geç kağıdını alıp sınıfa git olur- Noldu sana? İyi misin?"
"Hayır, eve gitmem gerekiyor. İlaçlarımı almamışım." titreyen elleriyle telefona uzandı Bayan Mclean. Benden daha çok korkmasına şaşırdım.
"Seni eve bırakacak birini bulayım bekle."
"Ben bırakabilirim Bayan McLean." üst sınıflardan Robbie'ydi bu. Her zamanki gibi sırıtıyordu. Bayan McLean biraz rahatlamıştı.
"Peki, o da olur." gözlerim açık ona baktım. Onunla gitmekten başka çarem yoktu.
Robbie ilerliyordu. Onu takip ettim. O şey neydi? Ya kalbindeki deliğe ne demeli? Sanırım gerçekten kafayı yedim.
"Neden bu kadar korkutuğunu sorabilir miyim?" o şey. Sessizce:
"Şuan konuşamam." dedim. Gülümsedi.
Arabaya geldiğimizde Robbie'nin arabada beni beklediğini gördüm. Bir an için nereye oturmam gerektiğini düşündüm.
"Öne otur dostum." dedi sanki düşüncelerimi okumuş gibi. Dediğini yaptım ve kemerimi taktım. O takmamıştı. Arabayı çalıştırdı ve okuldan çıktık.
"Dalga konusu olduğunu biliyorum. Ama bu sosyalleşmeni etkilememeli." Bilmese şaşırırdım.
"Ne demek şimdi bu?"
"Hiiiç." dedi. Ona döndüm. Yola bakıyordu ve hala sırıtıyordu. Küçük bir gamzesi vardı.
"Radyo dinler misin?" dedi.
"Kafana göre takıl." Kafamı cama yasladım. Radyoyu açtı. Şu Netflix dizisi The End of the Fucking World'un şarkısı vardı. Bu şarkıyı seviyorum.
"Ah hadi ama, herif sana resmen asılıyor!" dedi o şey. Robbie'ye baktım. Yüzü ifadesizdi. Bu demek oluyor ki onu sadece ben görebiliyorum.
"Aynen öyle Leo." sınırlarını zorluyordu.
"Şu lanet çeneni kapayıp düşüncelerimi dinlemez misin artık?!" Robbie kafasını bana çevirdi.
"Uff, üzgünüm tamam." dedim. Omuz silkip yola geri döndü. Işıklarda durunca radyoyu durdurdu. Bana döndü.
"Sen ilaçlarını aldıktan sonra bir şeyler yapalım mı?"
________
Seeelam. İlk bölümü nasıl buldunuz? Umarım hoşunuza gitmiştir. Merak ettiğiniz ya da hikaye hakkında aklınıza takılan bir şey varsa bana yazabilirsiniz. Ayrıca şarkıyı yukarıya koydum. İyi okumalar :)