Bölüm 4

617 48 15
                                    

Gözlerimi açtığımda, bir ormandaydım. Ormandaydım. ORMANDAYDIM! Ağaç vardı, burada tam anlamıyla sayamayacağım kadar ağaç vardı. Korktum, ve yavaş yavaş geri çekilmeye başladım, bana bir şey olur mu? O anda başımdaki çekilmez acıyı hissetmeye başlamıştım, baba- babam nerede? B-ben neredeyim? Ağaç, ağaç var burada, bu gerçek mi? İnanmıyorum- öhö, öhö nefes al, Gece, nefes al, hayır hayır bu gerçek olamaz! Bu hep hayalini kurduğum temiz hava mı? Toz ve kir oranı düşük gibi- Ne diyorum ben?  En son ne olmuştu? Şey ben babamın şirketin- ZAMAN MAKİNESİ! Ben şaka olan, yani gerçek olmayan, yani çalışmayan zaman makinesine girmiştim ama-Belli ki çalışıyormuş!- Ne yapacaktım şimdi?

-Babaaa, Nerdesin?

-Babaaa! Şakayı kes ne oluyor burada!...   O zaman makinesi gerçekten çalışmadı değil mi?

En son cümleyi fısıldayarak söylemiştim. Ve o ana kadar havanın karardığını ve saatlerdir ormanda koşup bağırdığımı farketmemiştim. Ayrıca başımda düşünmeme engel olan bir yara vardı. Hadi Gece, koşmayı kes, ve şuraya otur. Zararsız, mükemmel gövdesi olan ve canlı, yemyeşil hem de yemyeşil fotosentez ile yaşamını sürdüren bu güzel temiz havayı sağlayan ağacın altına. Hah, şaka gibi, ağaç. Dokunsam mı acaba? Kesinlikle dokunucam. Çok korkuyorum. Hayır dokun. Evet, yaklaş hadi. 

Ağaca tek elimle dokundum ve evet, o kadar, ben bir AĞACA DOKUNDUM! Acaba kendime tokat atsam uyanır mıydım ki? Uyanmak isteyip istemem de ayrı konu tabii. Gözünü kapat, ağaca yaslan. Şu anda korkunç karanlık bir ormanda olduğunu unut…

-Ben bir ormandayıım, dapdapdap, tertemiz oksijeni içime çekiyorumm, dapdapdapdidap,Yeşil bir ortam burası, şadap da dip dudap, bu şarkı çok saçma oldu, darararapdidap, ben nerdeyim ki ya? Diririrap..

                                                                           ____________

Ah, ışık.

Uyumaya devam et, ne olursa olsun uyanma, şapşal baş ağrısı. Uyuyamayacağım galiba. İşte bu kısımda gözlerini açman gerekiyor. Rüya değil miydi? Rüya olmadığından emindim zaten, fazla gerçekti ama rüya olmasını ummuştum. Pekala, durum analizi.Hangi zamanda olduğumu bilmiyorum. Babam yaşıyor mu bilmiyorum. Eski yaşamıma geri dönebilir miyim bilmiyorum. O yaşama dönmek isteyip istemediğimi bilmiyorum. Gerçekten sadece orman ve mağara adamlarının olduğu bir zamana denk gelmiş falan olamam değil mi? Çünkü eğer öyleyse, ben mağara adamı dilini bilmiyorum. Hemen etrafa bakmalıyım ve burada yaşam var mı bulmalıyım. Bu arada küçük minnacık bir şey daha var,açlıktan midem kendi kendini öğütmeye başladı sanırsam. 

Ne kadar şaşkın, umutsuz ve bir o kadar da mutlu olsam da , yemek bulmam gerektiğine karar verdim. Ağaçlarda ne olur ki acaba? Yani bir şeyler olur mutlaka. Değil mi? Öğrenmek için bakmak gerekir Gece. Bu da bir AĞACA tırmanmak gerektiğini gösterir. Arkada güzel bir jenerik müziği hayal ederek  ağaca tırmanmaya başladım. Kabuklarına tutunmak zordu ve çıkıntı bulmaya çalışıyordum. Bu işi halledebileceğimi düşünmeye başlamıştım hatta, ta ki kendimi yerde bulana kadar. Ardından dizimden gelen koyu kırmızı kan da gururumu iyice kırdı tabii. Küçük bir bebek gibi gözlerim dolmuştu, nasıl yaşayabilirim ki ben burada? O dünyadan kurtulamaya hak kazanmış ben, burada mı ölecektim? Delilik olurdu bu.

Kendime gözyaşlarımı silme emri verdim, ben güçlü olacaktım. Babamlar nasıl olsa zaman makinesinin çalıştığını, benim de buraya geldiğimi anlayacaklardı. Anlamalılardı. İşte o zaman burada belki de babamla hayat kurardık ve çok mutlu olurduk. Oraya geri dönmeyeceğim. O zamana kadar da burada yaşam kurmayı öğreneceğim, o kadar! Yemek bulacağım -şirin ve zararsız hayvanları öldürmeden ve hiçbir bitkiye zarar vermeden de yapabileceğim kararına vardım- ve tabii ki kendime yuva kuracağım, her yeri keşfedeceğim. Yapacağım işte! Ağaçlara tırmanabilirim ben, ama kabul etmeliyim ki düşündüğümden de büyükmüş bu ağaçlar, bu da onları daha da güzel yapıyor bence.

Ağaçların etrafında onlarla ilgili her şeyi öğrenmek için dolaştım ve dolaştım. Dizim yürümeme engel oluyordu biraz, kafamda hiçbir şeyi de sindirememiştim daha, mutlu, şaşkın, korkmuş, meraklı ve şüpheciydim aynı anda. Yeniden hayal kurmaya başlayabilirdim şimdi. Çünkü bunu yapmayı yasaklamıştım kendime. En azından gelecekle ilgili olanları. Kuşlar mı cıvıldıyordu? Ne kadar da güzellerdi öyle! Babam da duyabilseydi- duyacak Gece, ağaçlara bakmaya devam et. O büyük yuvarlak turuncu şeyler şeftali mi yoksa? Evetevet, şeftali. Şimdi ikinci deneme olarak ağaca çık ve şeftaliyi al.

İkinci denemede daha başarılıydım ve dallara kadar tırmanmayı başardım. Şimdi ince dalda durmayı başarmalı ve şeftaliye uzanmalıydım. Dala yapışıp sürünerek ilerlemeye çalıştım. Düştüm bir kere, acısı yetti, bi daha da istemem. Kolumu uzatarak dalın ucundaki şeftaliyi almaya çalıştım. Veee..evet, şeftali elimdeydi. Şeftaliye küçük bir öpücük kondurdum ve… Şeftalideki şey bir damla kan mıydı? Dur bir dakika, burnumdan geliyordu kan.

Burnumdaki kanı silmeye çalışırken herhangi bir elimin dalı tutmadığını fark ettim ve ahenk ile yeri boyladım. Dallardan birinin kolumu kestiğini ve kolumun zonkladığını hissettim. İyi yanından bakalım, inmek için efor harcamadım ki benim için zor olacaktı. Lütfen iyimser ol ve dudak bükme. Gözlerin de dolmasın. Ayrıca burnun niye kanadı ki? Zaman değişiminin çok sonradan gelen bir etkisi miydi acaba?

İki şeftalinin yerde ve elimde ışıldayarak durduklarını gördüm o an. Elimdeki düşmenin etkisiyle biraz ezilmişti, ama mutlu bir şeftaliydi o. Şeftalilere en sinsi bakışımı attım ve  elimdekinden büyük bir lokma aldım. Bir meyve bu kadar güzel olabilir miydi? Ben hiç bu kadar güzel bir şey yememiştim, tatları farklı bunların, seninle evlenebilir miyim şeftali?

1 veya 2 dakika sonra bilincim açıldı ve şeftalilerin çekirdekleri yerde duruyordu. Gitmişlerdi. Ben de ayağa kalktım ve gitme zamanının geldiğini fark ettim. Dalın kestiği sol kolumu tutarak yürümeye başladım.

Ve böylelikle saatlerce yürüdüm, ta ki umudumu yitirene ve ölüm ile ilgili düşüncelerimi  yeniden  gözden geçirene kadar. İşte tam o sırada, karşımda duran çiftlik bana dalga geçer gibi göz kırpıyordu. Hani açlıktan falan görülen ama aslında olmayan şeylere ne deniyordu, hah, halüsinasyon sandım en başta ama o kadar kötü durumda olmadığımı farkettim. Gerçekten yaşam olan bir zamana gelmiştim. Bu yüzümde hafif bir gülümsemeye neden oldu. Evet, karanlık çağlarda değildim en azından.

GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin