. “Tamam, arkadaşlar biraz sakin olalım!” diye arkadaşlarını sakinleştirmeye çalıştı, Aura ve devam etti: “Her ne olursa olsun onlara elimizdeki gibi ilkel silahlarla saldıramayız. Saldırsak bile bu kadar az kişi ne yapabiliriz ki?” Ancak Arion böyle düşünmüyordu: “Onlarda da bizimkinden ileri bir silah yok.” “Nereden biliyorsun?” “Agamemnon un bize neyle saldırdığını hatırla..” dedi Arion. Ve devam etti Arion: “Ben her ne olursa olsun kaç kişi olursak olalım o kas kafaların hepsini kokuşuk gezegenlerine geri gönderebileceğimize inanıyorum. Ayrıca , az kişi olmamız tamamıyla dezavantaj değil. Sonuçta elimizde telsizlerimiz var ve daha az kişi olduğumuz için Senkronizasyon gibi bir problemimiz de olmaz.” “Aklında bir plan var gibi görünüyor.” Dedi Aura. “Evet var. Şimdi…” diye başladı ve bütün planını arkadaşlarına en küçük ayrıntısına kadar anlattı. Bu arada, hayır size anlatmayacağım planın ne olduğunu. Okuyun ve öğrenin. Her neyse nerede kalmıştık. Ha evet arkadaşları Arion un bu planını severek kabul ettiler. Ve derhal işe koyuldular. İlk iş, tüm vücutlarını tıpkı terapsiler gibi yeşile boyadılar. İşleri bittiğinde niobeleri bile onları tanıyamadı. Buna tabiî ki sevindiler. Yani bu kadar yakınları dahi onları tanıyamazken terapsiler hayatta tanıyamazdı. Arion bu arada arkadaşlarını uyardı: “Sıvı şeylerden uzak durmalısınız. Yoksa boyanız akar ve hapı yutarsınız.” Bu uyarıyı da kulaklarına küpe yaptıktan sonra niobelerine atlayarak 2 karşıt yöne doğru uçtular. Syrena, Aura ve Albunea los a, Adonis ve Arion sa sıtab yönüne doğru uçtular. Sonunda ilk grup şehrin los yönündeki girişine vardı. Hep beraber kocaman kayanın ardına saklandılar. Aura, Syrena ve Albunea niobelerini oraya bıraktılar. Son olarak birbirlerine şans dilediler ve hızla uygulamaya koyuldular. Adonis ve Arion unda durumu onlardan farklı değildi. Kayanın arkasından hızla çıktılar. Aura sağdaki, Syrena soldaki ve Albunea ise devre gezen nöbetçiyi etkisiz hale getirdiler. İçeri girdikleri sırada Adonis Arion un kolunu sımsıkı tutmak zorunda kaldı. Zira bu manzara karşısında kayıtsız kalmak olanaksızdı. Aura, Syrena nın ağzını sımsıkı tuttu. Etrafından geçen terapsilere gülümsemeye çalıştı. Adonis in durumu da Aura dan farklı değildi. O da Arion u sakinleştirmek ve özellikle dikkat çekmemek için elinden geleni ardına koymuyordu. Ancak gördükleri manzara karşısında arkadaşlarını sakinleştirmeye çalışan Aura, Adonis ve Albunea, akıl sağlıklarını korumak için büyük çaba sarf ediyorlardı. Zira gördükleri şey ölümün, yağmanın ve acımasızlığın tam anlamıyla portresiydi. Etraflarında yatan sayısız cesede bakarken, yürürken tozla dolu toprağın üzerindeki her kemiğe bastıkları sırada, “Acaba bu kimindi?” diye düşünmekten kendilerini alamıyorlardı. Yaklaşık 1,5 hafta evvel çıktıkları ev, okul, yürüdükleri yol, tuzla buz olmuştu. Tıpkı onlardan biriymiş gibi bu korkutucu manzaraya kayıtsız kalmaya çalışıyorlardı. Tam Syrena sakinleşmişti ki, Yerde duran bir cesetle irkildi. Bu, onun annesiydi. Syrena daha fazla dayanamayarak acı bir feryatla şu anda tıpkı yıldızlar gibi bembeyaz bir renkle önünde yatan, vücudunun çeşitli yerleri kanlarla boyalı olan annesine koştu: “Ölmedin, ölemezsin! Hayır!”. Annesini uyanması ümidiyle sarstı. Ancak, hayır o ölmüştü. Ruhu bedeninden ayrılmış, et ve kemikten oluşmuş bir yığın gibi kollarının arasında sallanıyordu. Aniden birileri Syrena nın kollarını sımsıkı tuttu. Syrena ancak şimdi etrafında arkadaşlarının görünmediğini fark etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
macera yolu
Fantasíabundan bambaşka bir gezegen düşünün... içinde yaşayan insansı canlılar, 16 yaşlarına geldiklerinde niobelerini seçmek için evden ayrılıyorlar. ancak eve döndüklerinde hiçbirşeyi bıraktıkları gibi bulamıyorlar.... kaç kişi gidip kaç kişi döndüğü ise...