Alec Benjamin, if we have each other
Hayatım rayından fırlayalı aylar oluyordu. Her zaman elimde tuttuğum ya da öyle olduğunu düşündüğüm ipler bilinçsizce parmaklarımdan kopmuş ve boşluk hissedilmesin diye yerlerine dikenler bırakılmıştı. Eskiden dikenleri fark etmiyordum. Çünkü yalanlarla dolu bir evrendeydim. Fakat şimdi parmak uçlarıma batıyor, canımı yakıyorlardı ve göğsümün altına vurduğum kilit çoktan parçalanmıştı. Hiç kimsenin eline bir anahtar tutuşturup, açması için yalvarmamıştım o kilidi. Aksine Jungkook düşünmeden ve belki de bilinçsizce anahtara gerek duymadan parçalara ayırmıştı.
"Çok güzel oldun çok! Tanrım Jungkook kalp spazmı geçirecek!"
Jennie odada hiperaktif çocuklar gibi koştururken, 1,5 saattir heyecanla bağırıyordu. Neredeyse benden daha çok heyecanlıydı. Öyle ki, kuaför çalışanlarıyla birlikte sabah sabah odama damlamış, benim sade olsun diye bastırdığım her şeyin iki katını yaptırmıştı. Sonuç kusursuz bir portreydi.
En son olan olaylardan bir hafta geçiyordu ve bu süreci Jungkook'la tamamen uzak geçirmiştik. Sık sık işe uğruyordu ve karşılaşmıyoruz bile denebilirdi. Böylesi daha iyiydi. Öfkem zar zor soğuyordu ve ani bir çakışma işleri rayından çıkarabilirdi.
Jisoo gülerek Jennie'ye laf yetiştirirken, ben de aynaya dönerek elbisemin eteğini düzelttim. Koyu lacivert bir elbiseydi. Uzunluğu dizlerimden bir–– iki parmak kadar yukardaydı ve göğsü omuzlarıma doğru naifçe açılıp, hoş bir görüntü oluşturmuştu. Saçlarıma su dalgası yapılmış, gözlerime zarif, göze batmayan tonlar uygulanmıştı fakat dudaklarımda kırmızı bir ruj bulunuyordu. Jennie etkisi. Yine de hoşuma gitmişti. Genel tarzım sade, spor ve sıradandı. Öyle daha rahat ediyor ve giyiyordum fakat özel günler için bir değişiklik kabul edilebilirdi. Zaten sonrasında Külkedisi gibi özüme dönecektim.
Fakat gergindim. Pekala, birbirimize karşı duygularımız vardı ve tamamen nötr bir nişan olmayacaktı. Fakat yine de, normal bir zamanda olsa neler olacağını düşünmeden edemiyordum. Normal bir ülkede, sıradan insanlar olarak birbirimize rastlasak muhtemelen yürüyüp geçerdik. O benim dikkatimi çekerdi. Yakışıklı olduğu inkar edilemezdi sonuçta. Yine de dönüp ikinci kez bakmazdım. Burnu yukarıda gelirdi bana. Oysa muhtemelen bana dikkat bile etmezdi. Sonuçta, etrafı güzel kızlarla dolu olurdu.
Gerçi, biz iki normal sevgili olsak dahi en az bir yıl öyle kalırdık. Şimdiyse ortaya bir palavra fırlatıp bir ay bile dolmadan nişan yapıyorduk.
Durgunluğum açılan kapıyla bölünürken, bir ıslık sesi odayı doldurdu. Gelen Lisaydı. Sarı saçlarını düzleştirmiş, pembe tonlarında bir makyaj yapmıştı ve üzerindeki yazlık elbiseyle hoş duruyordu.
Beni alıcı gözüyle süzerek kapıyı kapatırken, "Ne baktın kızımıza öyle?" dedi Jennie turlamayı keserek oyuncu bir tavırla Lisa'ya ilerleyip. "Eee," Lisa bana göz kırpıktan sonra onu döndü. "Erkek tarafıyım sonuçta. Bir alıcı gözüyle de bakmam lazım."
Jennie ellerini beline yerleştirerek kaş çattı ve Lisa'nın önüne dikilirken, bordo tonlarındaki elbisesinin fazlaca yukarı çıkmasını umursamadan rolüne devam etti. Sinirli, tatlı bir bebeği andırıyordu. "Anlamadım? Mal mı alıyorsunuz, kız mı?"
Bir an duraksadım. Onlar nişanın esas mahiyetini bilmiyor ve bizi aniden delicesine birbirine tutulan iki genç sanıyorlardı. Hepsi isteme törenine katılmak için eteklerime yapışmıştı fakat durumumuz buna müsait değildi. Yani, isteme fazlasıyla gereksiz bir adet olurdu. O yüzden bu konuyu Jungkook'a açmamıştım bile. Gerçi o da gündeme dökmemişti ya. Bunca işin arasında oldukça absürt olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
blood, sweat and tears ❧ rosékook ✅
Fanfic"Ben bu ülke için her şeyden vazgeçtim! Ben, bu ülkeye sahip olduğum herkesi verdim. Şimdi de kendi canımı koyuyorum ortaya. Benden ne istiyorsunuz daha?" Jungkook, birkaç saniye öfkeden deliren kadına baktı. Hemen sonra eli kemerine iliştirdiği sil...