Bizimkiler tabii yorgun argın sıcakta mayışıp uyumuşlar. Sabah olup horozlar ötünce yaşlı teyze bir bakmış ki güneş var dışarıda, karları biraz eritmiş ve geri kalanı ışıl ışıl ışıldıyor. Teyze her zamanki gibi, önce uyuyan kocasının yanına gidip saçlarını okşayıp alnından öpmüş, sonra eskiden kızının odası şimdi torununun odası olan küçük odaya geçip erkek torununu öpüp koklamış. Kızının fotoğrafını alıp öpüp bağrına basmış.
Kızına bir sene evvel tâlip gelmiş köyün merkez civârından. Üniversite okurken damat bey meğer kızı uzaktan izliyormuş. Erkeklerle çok içli dışlı olmayışı, edepli ve dinine bağlı duruşu onun çok hoşuna gitmiş. Ailesine konuyu usûlünce açmış ve ailesi lafı ikiletmeden aileye haber salmışlar. Kız oğlanı tanımış ama şaşırmış biraz. Oğlanın niyetinin hâlis olduğunu öğrenince o da evlilik konusuna sıcak bakmış. Aileler de birbirlerini sevmişler. Kızını köyün merkezine gelin olarak yolculamış anası ağlaya ağlaya... Ama n'apsın, o da büyümüş yuvadan uçma zamanı gelmiş. Kızı şimdi çok mutlu, her haftasonu kocası ve ailesiyle köye gidip geliyorlarmış. Bu haftalar gelememesinin sebebiyse kızının her an sancı tutup doğumu başlayabilir olmasıymış. Çünkü son haftalarındaymış ve annesigilde doğum olsa köyde hastane yokmuş. Kocası o yüzden merkezden ayrılmasına râzı olmamış. Zaten annesi bu durumu bildiği için anlayışla karşılamış damadının isteğini, telefonla haberleşiyorlarmış kızıyla. Bir an fotoğrafa bakıp cinsiyetinin ne olacağını düşünmüş teyze, çünkü torununun sürekli hareket hâlinde olması yüzünden hemşireler cinsiyetini bir türlü görememişler.
Yaşlı teyze aşağı inip mutfağa çayın suyunu koyup kahvaltılıkları hazırlarken gelini ve kız torunu yardıma gelip hep beraber hızlıca hazırlamışlar. Teyze de mutlu olmuş tabii, gelini tıpkı kızı gibi güler yüzlü ve çok sevecen tavırlarıyla her işine yardım ediyormuş. Kocası bu duruma çok seviniyor, karısına daha çok bağlanıyormuş. Teyze şöminenin küllerini boşaltıp, oğlunun ocaklıktan getirdiği odunları yakmak için hazırlık yaparken, gelini onu durdurup külleri döküp şömineyi yakma işini devralmış. Teyze tam içinden "maşallah benim gelinime" diye geçirirken gelin hayretle öyle bir "aaa!" çekmiş ki yaşlı amca bile yukardan aşağı inmiş koşa koşa... Kocasıyla kız çocuğu da merak etmiş hâliyle. Ateşte yanan odunlar sarmaş dolaş olmuşlar ve külleri öylece kalmış. Teyze odunu kenara alıp incelemiş. Torunu babaannesine "buna benzer ağaçtan süs eşyası yapıp altın rengiyle boyayabiliriz. İsmini de iki dalın aşkı koyarız." Teyzenin oğlu ve gelini de ilginç bir eser olabileceğini düşünmüşler ve annelerine denemekten zarar gelmeyeceğini söylemişler. Teyze istemeye istemeye râzı olmuş. Topraklar ısınıp çiçeklerin açma zamanı gelince yapılan süsleri pazarda satmaya götürmüş. İlkin çok müşteri gelmemiş. Sonra turistler yavaş yavaş süsleri birbirine göstererek almaya başlayınca pazardakilerin de ilgisini çekmiş. Süsün ismini sormuşlar teyzeye. Teyze; "iki dalın aşkı" deyince ordaki bir öğrenci teyzeye yardımcı olmak için ismin ingilizcesini yani "the love of the two branch" diye söyleyince daha da rağbet artmış. Bir tane bile bırakmamış kapış kapış almışlar. Kadıncağız çok şaşırmış sevine kıvana eve gitmiş. Evde yedekleri varmış, aynısından yapmaya dedeyle birlikte devam etmiş. Gelini oğlu ve okuldan geldikçe torunu da yardım ediyormuş.
Oğlu bir züccâciye dükkânı açmaya karar vermiş ve turistlere o süs eşyasını satmaya devam etmişler. Turistler o süs eşyalarını ve hikâyesini çok sevmişler. Böylece o kuru iki dalın birbirine olan aşkı dillere destân olmuş ve aşkın mâsûmiyetinin sembolü olarak kalmış...
Mutlu Son!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAŞ DALIN KURU DALA AŞKININ HİKÂYESİ #Tamamlandı
Short StoryBu hikâyeyi, saygıdeğer İskender Pala'nın bir eserinde kelebeğin ateşe olan aşkını anlatan bölümünden çok etkilenerek bir yaz akşamı semaverde çay içip aile sıcaklığında sohbet ederken kaleme aldım. Yazarken de bahçedeki lambanın etrafında dönen kel...