Burnuma dolan yaprak sarma kokusu, ormanın derinliklerinde dolma ağaçlarına doğru gittikçe daha da artıyordu. Ayran şelalesini aşıp, dolma ağaçlarına daha da yaklaşıyordum. Derin bir nefes aldım ve bu enfes kokuyu takip ettim.
"Seval, kızım hadi uyan." diye ormanda yankılanan babaannemin sesine karşılık olarak;
"Bekle babaanne, sarmalar dolma ağaçlarının arkasında. Çok az kaldı." dedim.Ormanın içinde bu sefer de babaannemin kahkaha sesleri gelmeye başladı. Babaannem güldükçe, dolma ağaçlar tek tek yok olmaya başlıyordu. Ayran şelalesi kuruyup yerini toprak almıştı.
"Hayır, hayır dolma ağaçları hayıııırrrr!"
"Seval, bağırma da kalk yemek ye." diye babaannemin sesi hala geliyordu.
"Neredesin babaanne?" diye sordum."Gözünü aç Seval." deyince yavaşça gözlerimi araladım. Karşımda bir tabak dolusu sarma dolma vardı.
"Allah'ım bu, bu yaprak sarmalar, dolma... ""Hadi kalk ta ye." diye gelen sese baktığımda, babaannem ciddi olmaya çalışan bir tavırla bana bakıyordu.
"Yine uyku ile uyanıklık arasında kalmışım." dedim gülerek. Babaannem yaprak sarmayı götürürken, yavru bir köpek gibi arkasından gitmeye başladım.
Oturma odasına giden tabak, yani şey babaannemi takip ederken
"Kız sen bu dolmaları, sarmaları nereden buldun? Bana ana vatanlarının adresini ver." dedim.Babaannem bana bakıp "Bir şey mi dedin?" diye bağırınca kulaklarının onu yine terk ettiğini anlamış oldum. Gidip gelen babaannemin kulakları, bir türlü kesin emekli olmuyordu. Umarım yaşlanınca benim kulaklar da babaanneminki gibi gidip gelmez. Âmin.
Elimle boş ver işareti yapıp, ilk dolma yiyen insan modeline büründüm.Öyle iştahlı yerken babaannem bana bu kız kime çekmiş diye düşünen türden bakıyordu.
Dolmaları yedikten sonra tabağı mutfağa bırakıp babaanneme takılmak üzere yanına gittim. Gözü televizyonda olmasına rağmen elleri programlanmış gibi örgü örüyordu. Vay be babaanne, sen nesin böyle.
"Babaanne!" Diye bağırınca kaşlarını çatıp;
"Bağırma kız." Dedi.
Kulakları yerine gelmişti demek.
"Sana bir şey soracağım." Dedim ciddi bir tavırla.
Gözlerini üzerime dikip konuşmamı bekledi. Ciddiyetimi bozmadan;
"Aynı yaşta olanlara yaşıt denilirken, neden aynı kiloda olanlara kilot denilmiyor?" Dedim gülmemeye çalışarak.Babaannem de ciddiyetle bana bakıp yavaşça terliğine uzandı tam çıkaracakken kapının yanına koştum.
Kenardan ona bakıp gülerken;
"Kız git başkasını bul uğraşacak. Yersin terliği." Dedi benim gibi gülerek.Ona öpücük atıp odama girecekken kapı çalmaya başladı.
"Kim oooo?" Diye bağırırken;
"Cevap veriyorum, gelmiş geçmiş dünyanın en yakışıklı, en havalı, en mükemmel adamı." Diye cevap geldi.Ben de onun gibi yapıp;
"Cevap veriyorum, Anıl." Dedim ve kapıyı açtım. Kollarını, kaslarını belli edecek şekle koymuş, otuz iki dişini gösterecek şekilde gülüyordu. Bana gülerek birkaç poz verdikten sonra aklına bir şey gelmiş gibi ciddileşip;"Sevo, telefon niye var? Haberleşmek için. Ama sen telefon icat edilmemiş gibi davranıyorsun. Arada telefonunu yanında taşı. Olmadı, bir bak, belki arayan ya da mesaj atan vardır. Ama Sevo hanıma sorsan telefonu nerede haberi yok. Whatsapp gurubuna iki yıl önce girmiş ve cuma mesajı atmıştın. Sen yanlış yüzyılda dünyaya gelmişsin. Mağaraya resim çizen, tekerleğin bile icat edilmediği zamanda gelecektin sen. Büyük ihtimalle kaydırma olmuş sen kaya kaya bu yüzyıla gelmişsin..."
Diye kızarken, lacivert el örgüsü, koca cepli hırkamı giymiş, sigara paketimi ve anahtarı almış onun konuşmasının bitmesini bekliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHALLE 'NİN BAŞINDA
Ficção AdolescenteBabaannem, bizimkilerin poposuna terlikle vururken onlar da kahkaha atıyordu. Anıl babaannemin terliklerini almış diğerlerini korkutuyordu. Kapıda durmuş onların bu haline gülerken babaannemin terliğini tam on ikiden anlımın ortasına geçişini hisset...