●5.Bölüm●

891 52 9
                                    

"Nasıl geçti?"
"Beni yemeğe çıkartmak istediğini söyledi"
"Güzel. Aferin Eylem. Bu adam gerçekten bizim için çok önemli"
Eylem önüne gelen saçlarını kulağının arkasına attı.
"Biliyorum. Merak etmeyin halledeceğim"
"Sana güveniyoruz. Yemeğe ne zaman çıkacaksınız?"
"Bugün. Saat yedide"
"Güzel. Yarın sabah sana attığım konuma gitmeni istiyorum. Sınır bölgesinde orada halletmen gereken bir şey daha var"
"Nedir?"
"Bir depo. İçerisi uyuşturucu kaynıyor. Kendini belli etmeden bize orayla ilgili rapor vermeni istiyoruz. Koordinatları sana ileteceğim. Çok dikkatli olmalısın Eylem"
"Tamam merak etmeyin"

Telefonu kapattıktan sonra yatağa uzandı ve bir kaç dakikalığına gözlerini kapattı.
O karanlıktan çıkmak istemiyordu.
Yakında diye düşündü. Çok yakında bu acım dinecek ve sevdiğim adama kavuşacağım.

Telefonu çaldığında uzandığı yatakta oturur pozisyona geçti.
"Alo, Eylül?"
Eylem kendisini oflamamak için zor tuttu ve bir kaç saniyelik sessizliğin ardından konuşmaya başladı.
"Burdayım" dedi. Içinden malesef demeyi ihmal etmedi.
"Güzel. Sadece nasılsın demek için aradım. Akşamı iple çekiyorum"
"Nedenmiş o? "
"Dün bana bir yemek sözü verdin. Unutmadın değil mi?"
Eylem güldü. Ne kadar hoşnut olmasada hiçbir şey çaktırmaması gerekiyordu.
"Unutmadım merak etme"
"Sevindim. Tamam o zaman akşam yedide seni almaya geleceğim"
"Tamam"

Telfonu kapatıp yeniden yatağa uzandı ve Fethi'nin hayaliyle kısa bir yolculuğa çıktı.

Gözlerini yeniden araladığında kolunu kaldırıp saate baktı. Saat çoktan altı olmuştu. Banyoya gidip duşunu aldı ve hazırlanmaya başladı. Saçını ve hafif dokunuşlar ile yaptığı makyajını tamamlayıp dolabından çıkarttığı beyaz, mor şerit detaylı mini elbiseyi giydi. Kapı çaldığındaysa o, yine beyaz ve bileğini çevreleyen rugan ayakkabısını giymişti.
"Geldim!" Dedi kapıya ilerlerken. Kapıyı açtığında karşısında onu çiçek buketi ile bekleyen Emre'yi buldu.
"Senin için" Eylem'i baştan aşağı süzdü.
"Çok güzelsin"
Eylem sırıttı.
"Teşekkür ederim" çiçeği gösterip yavaşça salladı"
"Çiçek ve iltifatın için"
Emre gülümsedi.
"Artık teşekkür etmene gerek yok demiştim"
"Ben bunları suya koyup geliyorum"
Eylem kapıyı hafifçe itekleyip küçük mutfağa ilerledi. Mutfak dolabını açtı ve yüzündeki öfke ile çiçekleri kapağı açılan çöpe atıp sertçe kapattı. Ellerini tezgaha koyup öne doğru eğildi.
"Kendine gel Eylem" gözlerini kapatıp açtı.
"Yakında, çok yakında kavuşacaksınız"

Adımları yeniden kapıya yöneldiğinde suratına sahte bir gülümseme yerleştirdi.
"Hadi gidelim"
Emre başıyla onayladı ve asansöre bindiler. Restauranta girip bir masaya oturana kadar hiç konuşmadılar ama Emre'nin gözü Eylem' den bir saniye bile ayrılmadı. Garson gelip siparişi alana kadar Eylem'e bakmaya devam etti.
"Eee" dedi Eylem gülümseyerek.
"Konuşacak mısın yoksa öylece bakmaya devam mı edeceksin?"
Emre istifini bozmadan konuşmaya başladı.
"Büyülendim. Şuan konuşamıyor olmam tamamen senin suçun"
Eylem kolunu masaya koyup başını salladı.
"Demek benim suçum"
"Evet. Bu kadar güzel olmak zorunda değilsin"
Eylem sırıttı.
"O zaman üzgünüm. Bir daha görüşmek istemezsen anlarım"
Emre sırtını yasladığı sandalyede dikleşti.
"Asla. Beni bu güzelliğe bakmaktan mahrum edemezsin"
İkiside gülümserken Emre'nin telefonu çaldı.
"Afedersin. Müsaadenle" masadan kalkıp kenara geçti ve telefonunu açtı.
Bir kaç kelime haricinde hiçbir şey duyulmuyordu.
Eylem suyundan bir yudum aldığında Emre masaya dönmüştü.
"Özür dilerim. İş işte"
"Önemli değil" kısa bir anlığına Emre'nin masaya bıraktığı telefona baktı.
"Şarap bardağını havaya kaldırıp Emre'ye uzattı. Kadehleri tokuştururken bardağı olabildiğince ileriye doğru uzatıp elinden bıraktı.
Şarap Emre'nin beyaz gömleğini kırmızıya boyarken Eylem birden ayağa kalktı ve telaşla konuşmaya başladı.
"Ben çok, çok özür dilerim elimden kaydı. İyi misin?"
Emre üzerini silmeye çalışırken Eylem'e bakıp gülümsedi.
"Tamam önemi yok. Sakin ol Sadece bir şarap. Ben lavaboya gidip hallederim"
Eylem başını salladı. Emre uzaklaştığında masada duran telefonu alıp çantasından çıkarttığı dinleme cihazını arkasına yerleştirdi ve hızla geri koydu. Aradan çok zaman geçmeden Emre masaya gelmişti.
"Gerçekten üzgünüm. Nasıl oldu inan anlamadım"
"Tamam sıkma canını önemli değil"
"Kalkalım mı? Yarın erken kalkacağım. Seninde üstünü mahvettim zaten"
Emre hesabı istemek için kolunu kaldırdı.
"Sen nasıl istersen. Ama bunun bir telafisi olacak öyle değil mi?"
Eylem gülümsedi.
"Tabiki"

************************************

Eylem erkenden kalkıp yola çıktı. Dün verilen emiri yerine getirmek için Şehirin sınır bölgesine gidecekti.
Araçtan indikten sonra telefonuna gelen koordinatları yeniden kontrol etti.
"Burada bir yerde" diye fısıldadı.
Etrafta tek tük binalar dışında hiçbir şey yoktu. Sağa doğru yöneldi ve ağaçların arasında ilerlemeye başladı. Belinden çıkarttığı silahını eline alıp yürümeye devam etti. Adımları tedbirliydi. Karşısında kurşun delikleri açılmış ve yıkılmak üzere olan depoyu gördüğünde adımları yavaşladı. Küçük çalılıkların arasına saklandı ve bir kaç fotoğraf çekip binayı ve onu koruyan teröristleri incelemeye başladı. Ta ki kafasının arkasında hissettiği silah namlusuna kadar.
"drop that gun right down!"
(O silahı hemen aşağıya indir!)
Eylem silahı yere bırakıp ellerini havaya kaldırdı. Arkasına döndü ve aniden adamın elindeki silahı kavrayıp kasığına bir tekme savurup koşmaya başladı.
Arkasına dönüp yerde kıvranan adamın ne halde olduğuna bakmak istedi. Önüne geri döndüğündeyse tam karşısında duran terörist elindeki silahı Eylem'in kafasına geçirdi.
Eylem vücudunun kontrolünü kaybedip yere yığılırken karanlık ona kucak açtı. Önce gözleri karşıladı karanlığı sonra bütün bedeni buna eşlik etti.

Sözün Başladığı Asıl YerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin