Tender, Erode
Keyifli okumalar!
*****
"Yavaş ye, boğulacaksın. "
Karşımda lokmalarımı sayan adamı yok sayıp, hırsla elimde ki sandviçe gömüldüm. Hızlı hızlı ağzımdakileri çiğnerken düşünmeye devam ettim. Deniz'in bununla ne alakası olabilirdi ki. Gariplik peşimi bırakmayan bir illetti.
Hâlâ adını bilmediğim adam marketten bir dolu malzeme almış ve yemek yapmayı beceremediği için bize sandviç hazırlamıştı. Rüyamı ona anlattığımda sessiz kalmış ve düşünceler dalmıştı. Gördüğüm rüyaların en garibi ve en ürkütücüsünden sonra beynim durmuş gibiydi. Bu meselenin benim albino hastası arkadaşımla ne alakası olabilirdi ki. Hem herşeyi açıklığa kavuşturmak istiyordum hem de hiçbir şey öğrenmek istemiyordum. Çünkü ilk defa bir şeyin sonucundan korkuyordum.
Sıkıntıyla derin bir nefes alıp elimde ki yarıladığım sandviçi beyaz tabağa bırakıp ağzımdaki lokmaları yutup, dirseklerimi masaya yasladım. Masanın ahşap yüzeyine gözlerim daldığında, gözlerimin önüne düşen küçüklüğümle irkildim. Küçüklüğümün bir kısmını beraber geçirdiğim arkadaşımın garip kelimeler fısıldayışı, o küçük yaşta bile ciddi tavrı ve bana hatıra olarak verdiği o eşyayı hatırladım. Sanki o rüyadan sonra garip olduğunu fark etmişim gibi, ya da yanılıyordum.
Bilinmezlik, hem fazla düşündürüyor hem de akıllıca düşünmemi engelliyordu.
Gözlerimin önünde hareket eden el ile gözlerimi sakince kızıl gözlü adama çevirdim. Onun biçimli kaşlarına, kızıl gözlerine ve orta kalınlıkta ki dudaklarına baktım. Daha sonra bakışlarım sert yüz hatlarından aşağı kayıp masanın üzerine koyduğu kemikli ellerine kaydı. Yüzük parmağında ki değişik işlenmiş, ateş rengi taşlara sahip yüzüğünü inceledim.
Ben neden buradaydım?
Vücudumda garip şeylerin olduğunun, normalde yaramazlığa çalışan zihnimin artık ciddileştiğinin, gerçek anlamda bir şeyleri düşünmeye başladığımın farkındaydım ama neden bu adama direkt güvenmiştim.
O, bakışlarım yüzüne kayınca elini gözümün önünden indirmiş ve onu incelememi izliyordu. Karmaşık bir durumun içinde kaldığımın farkındaydı. Kendide bu durumun içindeydi ama o bir şeylerin farkına çoktan varmış gibiydi. Ama bana güvenip bir şey anlatmıyordu, halbuki burada bilgi sahibi sadece o vardı. Gerçek dışı şeyler için bana güvenmemesi saçmaydı. Ben daha kendime ne olduğunu bilmiyordum.
Bakışları gözlerimin hizasında ki yüzüğüne kaydı. Bakışları oradayken dalgın bakışlarını süzdüm.
"Adın ne?"
Bir anlık sorduğum soruyla bakışlarını elinden çekip bana çevirdi.
"Devrim."
Olağan şekilde sakin ve normal davranıyorduk. Neredeyse bir buçuk gün beraberiz böyle normal bir diyaloğumuz olmamıştı. Ellerimi birleştirip, yorgunluktan kızaran gözlerimi kapattım. Melez bir adama benziyordu ve aksanlı konuştuğunu duyduğum için yabancı bir isim bekliyordum.
"İkinci ismin Alondra. Annem İspanyol. "
Konuşacakken vazgeçip sustum. Zihin okuduğunu anlayabilmiştim. Tahminlerimde yanılmadığımı da görmüştüm. Madem zihin okuyabiliyordu neden bana güvenmiyordu sonuçta başlarda böyle bir gücünün olduğunu bilmiyordum.
Devrim sırtını oturduğu yüksek taburenin arkasına yaslayıp, elini ensesine götürdü. Ensesini ovalarken onunda uykusunun geldiğini anlamıştım. Gözlerinin beyazı kızarmış ve bayık bakıyordu. Dağınık saçlarını daha da dağıtıp tabureden indi. Dirseklerini yüksek tezgaha yaslayıp, "Bak, neredeyse sabahın olmasına bir-iki saat var. Uyuyalım ve yarın düşünelim. İkimizde yorgunuz. " deyip arkasını döndü ve yukarı çıkan merdivenleri tırmanmaya başladı. Aşağı inen merdivenler salonun sağında kalırken, yukarı merdivenleri sol taraftaydı. Sandığımdan daha büyük bir evdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİK KÜRESİ
FantasySolgun bakışlarını tanımadığına emin olduğu genç adama çevirdi. Adam onu tanıyor gibiydi ama farklı bakıyordu. Sanki... sanki hiçliğin içinde ki boşluğa bakıyordu. Sanki genç kız şeffattı ve arkasında ki kitapların adını buradan seçebiliyordu. "Él t...