BULANIK

33 4 0
                                    

Einaudi, Experience

Keyifli okumalar!

~~~~~~~~~~

Kendine yol çizmiş damlalar peş peşe aşağı kayıyor, bilinmedik bir resim çiziyorlardı. Benim gibi çizimi berbat olan biri için fazla güzel bir manzaraydı. Küçülmüş bedenimle, ellerim sağ yanağımın altında öylece pislenmiş camı seyrediyordum. Bu rahatsız yatakta güzel uyuyamasam da dışarıda yağmur yağdığını görmek beni sevindirmişti.

Burada da yağmur yağıyordu.

Tanrım, teşekkürler.

Rahatsız yatakta rahat bir pozisyon bulmak için debelenip durdum. Bu kadar rahatsız yatak yapmayı nereden öğrenmişlerdi? Sıkıntıyla sırt üstü uzanıp kollarımı ve bacaklarımı iki yana açtım. Kedili pijamalarım yukarı doğru sıyrılmıştı ama bunu dert etmedim. Halbuki bu lanet pansiyon odası fazlasıyla soğuktu.

Aklımı karıştıran fazlaca şey vardı. Hey, zaten küçücük aklım vardı, neden karıştırıyorsunuz. Uyuyamamamın asıl nedeninin kötü yatak olmadığının farkındaydım. Son zamanlarda, özellikle bu şehre geldiğimden beri garip bir rüya görüyordum. Hep aynı şeyleri görmek beni ürkütüyordu. Tamam, fazla korkak biri değildim fakat ben bulanık şeylerden hoşlanmazdım. Aklımı karıştıran şeyi netleştirmeliydim. Hem artık kendime bakmayı öğrenmem gerekiyordu.

İnsanlar çalışıyorlardı, öyle değil mi?

Bende yapabilirdim.

Acaba beni işe alırlar mıydı?

Bunu bir düşünmem gerekiyordu. Gri gözlerimi tekrar pencereye çevirdim. Yağmur yağmasa cama su değeceği yoktu. Benim gibi  toza duyarlı olan biri için fazla pis bir yere gelmiştim. Gerçi evimde de güzel bir odada kalmıyordum. Odada ki toz oranı beni boğmaya başladığında dışarı çıkmaya karar verdim. En azından yağmur temizler, toprak kokusu da nefesimi açardı. Zorlukla doğrulup ayağa kalktım.  Pijamalarımı çıkarmadan odanın anahtarını aldım ve ayaklarıma rastgele geçirdiğim botlarımla aşağıya indim. Bu bina cidden çok soğuktu. Buraya geldiğimden beri yatıyordum ve hareketsizlik donmama sebep olmuştu.

Aşağıya indiğimde girişte ki küçük, ahşap tezgahın arkasında kimsenin olmadığını gördüm. Burada kocaman, şişko bir amcanın oturması gerekiyordu. O şimdi tuvalete gittiyse iki gün gelemezdi. O kadar kiloyla yürümek zordu. Pijamalarımın uzun paçalarının bir kısmı botumun üzerine gelirken düşündüğüm şeye güldüm. Böyle düşündüğümü bilse muhtemelen üzerime oturur ve beni nefes nefese bırakırdı. Halâ kendi kendime sırıtırken birden gelen üşümeyle kollarımı bedenime sardım. Pansiyonun küçük, camdan kapısından gördüğüm kadarıyla yağmur hızlanmıştı. Dışarı çıkmak istiyordum ama bir montum yoktu. 

Tezgahın arkasında, askılıkta gördüğüm siyah, uzun erkek paltosuyla sırıttım. Ödünç alsam bir şey demezlerdi herhalde? Hızlıca gözlerimle etrafı kolaçan edip kimsenin gelmediğinden emin olup tezgahın arkasına geçtim. Ara sıra arkama bakıp paltoyu alıp koşar adımlarla dışarıya çıktım. Bardaktan boşalırcasına yağmur hızla üzerime düşerken, paltoyu üzerime geçirdim. Uzun bir boyumda olsa bu erkek paltosu ayak bileklerime kadar gelmişti ama bir battaniye gibi sarmıştı. Sanırım bu palto o şişko amcanın değildi, onun olsa bedenime iki kez sarabilirdim. Sırıtıp pansiyondan uzaklaştım. Beni bu paltoyla görmeseler daha iyiydi.

Elimde ki odamın anahtarını paltonun cebine atıp, ellerim cebimde yürümeye başladım. Burayı rastgele bulmuştum ve gelirken bir çocuk parkı görmüştüm. Siyah, uzun saçlarım paltonun içinde kalsa da dert etmedim, sıcak tutuyorlardı. Hızla yağan yağmur üzerimde ki ağır paltoyu daha da ağırlaştırdığında çocuk parkına yaklaşmıştım. Boynumu paltonun yakalarına gömüp, parkta gördüğüm banklardan birine oturdum. Çardak gibi bir şey olduğu için üzerime yağmur gelmiyordu. Yağmuru sevsem de bu palto işimi zorlaştırıyordu.

HİÇLİK KÜRESİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin