The Neighbourhood, Sweater weather.
Keyifli okumalar!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Kışın, soğuğunu hissettirdiği bir mevsim.
Karanlık bir şehir.
Aydınlık, alev rengi gözleri olan bir bebek.
O, ya bu şehrin laneti ya da kurtuluşu olacaktı.
Lanetle dünyaya gelmiş bir adamın, kurtuluşunuz olmasını bekleyemezdiniz.
Kristal bardağın desenleri gökyüzünden seyirlik duran şehri parçalara bölmüş gibiydi. Ben bir sihirbazdım ve elimde ki bardağın şekillerinden parçalara ayrılan şehri kendi ellerimle yok edebilirdim. Elimi kana bulamadan insan öldürebilirdim. Bundan zevk aldığımda oluyordu, sıkıldığımda. Ama hiç yargılamamıştım. Sonuçta bu güç bendeyse bir nedeni vardı.
Gözlerimin hizasına kaldırdığım bardağı dudaklarıma indirip boğaz yakıcı bir yudum aldım. Bulunduğum mekanın terasındaydım ve aşağıda ki kalabalığı oluşturan zavallılar sürüsünden kaçmıştım. Herkesle uğraşamazdım. İçkinin ıslattığı dudaklarımı yalayıp, korkuluklara yasladım iri ve kemikli elimi korkuluklardan ayırıp cebime yerleştirdim. Bugün kimseyle uğraşmamıştım, içimde ruhumu sıkıştıran bir his vardı. Bu daha önce olmamıştı ve bu beni sinirlendiriyordu.
Ben her zaman hakimiyeti elinde tutan taraftım ve benden habersiz kendime bile bir şeyler olmasına izin vermezdim. Zihnimin ve bedenimin kontrolü bendeydi ve öyle de olacaktı. Ruhumu sıkıştıran ve kaşlarımı çatmama neden olan her neyse bulacaktım.
Kuyunun dibinde kalmış insanlar, neden kuyuya düştüklerini sorgulamak yerine kurtuluş bekliyorlardı. Hata yapan cezasız kalmamalıydı. Ben aydınlıktan, dibi görünmeyen kuyuya kendim atlamıştım, yeryüzü korkunçtu küçükken. Sonra büyüdükçe insan denen bu varlıkların yeryüzünün korkunçluğunun sebebi olduğunu anladım. Hatalarla yanıma düşüp, kuyuda arkadaşım olmaya çalışan insanların tiksinç olduğunu fark edip yeryüzünde kendime bir dünya yaratmaya karar verdim. Ben istediğim sürece bu dünya benimdi.
Yorulmadan kanın kokusunu alabilirdim. Bu zavallı varlıkların kanları bile pisti. Kokusu midemi bulandırıyordu.
Ben bir katildim.
Ama herkes kendi cellatıydı.
Kırılmaya hazır bulununan bardağı sıkmaktan vazgeçip, dibinde ki son damlayı içtim. Ruhumu sıkan her neyse başımı ağrıtmaya başlamıştı ve ben bu gece birinin ruhunu sıkmak, zihnini ele geçirmek istiyordum.
Küçükken bu oyunu oynamaya bayılırdım. Karşımda ki zayıf varlıkların o küçük beyinlerden geçen şeyleri söyleyerek deli ederdim. Bu benim için aşırı keyif vericiydi. Büyüdükçe daha da zevkli olmaya başlamıştı.
Elimde ki bardağı gözümü kırpmadan zemine bıraktım ve kırılmasını umursamadan terasın küçük kapısına yürüdüm. Kapıyı aralayıp aşağıya inen merdivenlerden zemini titreten adımlarla indim, yanımdan geçenlerin bakışlarını umursamıyordum. Gözümün ucuyla baksam daha bir şey yapmadan kendinden geçiyorlardı. Düşünceme gülüp, ellerim cebimde merdivenleri indim, gürültünün ortasına düştüm, gülümsemem silinmişti.
İleriye doğu bakan kendinden emin bakışlarla paltomu bıraktığım locaya yürüdüm, yakama yapışan bir kaç dangalakta oradaydı. Kafaları o kadar güzeldi ki akıllarını karıştırmama gerek kalmıyordu. Locaya vardığımda oturduğum geniş deri koltuğun sırtına attığım paltomu alıp ağır hareketlerle üzerime giyindim. Palto tamamen omuzlarıma oturduğunda, bana yapışan kızlardan biri koluma asıldı. İnsanlardan tiksiniyordum.
"Hayatım nereye gidiyorsun?" İçkinin getirisiyle ayakta dik duramayan benim yaşlarımda ki kıza baktım. Peltek bir dille konuşmuştu, içtiği içkinin ağzında bıraktığı pis koku suratıma vurmuştu. Yüzümü buruşturup kolumu silkeledim ve kızın topuklularının üzerinden düşüşünü izledim. Onun yanında ki birkaç arkadaşı kızı kaldırmaya çalışsalarda onlar da sarhoş olduğu pek başaramamışlardı. Gözlerimi tekrar onlara çevirmeden siyah paltomun yakasını düzelttim ve bana değen insanları itekleyerek çıkışa ulaştım.
İçerinin pis kokusundan sonra dışarıdan gelen sert rüzgar çok iyi gelmişti. Buraya hangi kafayla gelmiştim, onu hatırlamıyorum. Bugün oyun oynamak istiyordum. Karşımda birileri kıvransın istiyordum. Bu düşünceyle dudaklarımı kıvırıp, paltomun iç cebinde ki sigarayı çıkardım. Ağır adımlarla mekandan uzaklaşırken sigaramı yakmış ve derin bir nefes çekmiştim. Kalabalık olan caddeye çıkarken gözlerimi çevrede gezdirdim. Şuan memnuniyetsizliğin getirisiyle gözlerimin soluk bir renkte olduğunu biliyordum. Yavaş hareketlerle sigaramı içerken etrafı incelemeye devam ettim. Kalabalık caddeye gelmiştim ve gecenin getirisiyle insanlar eğlence için dışarıdaydı, bazılarıysa işlerinde dönüyorlardı.
Bulunduğum kaldırımın tam ortasında durup, zavallılara göz attım. Hiçbiri dikkatimi çekmiyordu. Kendini beğenmiş insanlar daha çok hedefim oluyordu, onları şaşırtmak zevk veriyordu. Sigaramın sonuna geldiğimde hızlanan kalp atışlarımla kaşlarımı çattım. Bu da neyin nesiydi? Elimde ki sönmemiş sigarayı avucuma bastırıp küçük bir sızıyla sönmesini sağladım.
Avucumu açıp izmaritin düşmesini sağlarken, sağ elimi kalbime bastırdım. Göğüs kafesimi yırtıp, çıkacak gibiydi. Sinirden parlayan gözlerimi etrafta öylesine gezdiriyordum. Kalbimin atışları yok sayılamayacak kadar fazlaydı. Hayatım boyunca kalbime ihtiyaç duymamıştım ama nihayetinde bir insan olduğum için bu organa ihtiyacım vardı. Avucumu daha set bir şekilde göğsüme bastırırken birini gördüm.
Cadde boyunca hızlıca koşan, uzun saçları yüzüne ve omuzlarına savrulan kızı gördüm. Sadece profilinden soluk beyaz tenini görebilmiştim. O kadar hızlı geçmişti ki üzerinde ne olduğunu bile görememiştim. Avucumun içinde ki ritimlerin yavaşlamasıyla gözlerimi koşan kızdan çekip kalbime çevirdim. Bu kızı görünce kalbimin ritmine bir şeyler olması normal değildi. Dişlerimi sıkıp kızın koştuğu yere doğru koştum. Baya uzaklaşmıştı ve ben hayatım boyunca koştuğumu hatırlamıyorum.
Siyah, ağır paltomun arkaya doğru savrulmasını umursamadan çatık kaşlarla kızın arkasından koştum. Önüme geleni eziyordum ve birçok küfür yiyordum. Umurumda değildi, o kızı bulacaktım. Bana vermesi gereken bir hesap vardı. Gözlerimi ileriye çevirip aynı zaman da hızla koşarken uçuşan siyah saçları gördüm. Sola dönüp ıssız bir araya girdiğinde bende arkasından süratle koşup yetişmeye çalıştım. Onun girdiği dar araya girdiğimde buranın bir çıkmaz sokak olduğunu gördüm. Beni asıl şaşırtan şey kızın burada olmamasıydı? Sadece yüksek apartmanların boş duvarları karşımda. Ne bir kapı, hiçbir şey.
Rüzgarın savuşturup şeklini bozduğu saçlarımı düzelttim. Dişlerimi sıkmama engel olamıyordum. Bu kız nereye gitmişti? Buraya döndüğünden emindim. Hiçbir şey olmamış gibi paltomu düzeltip, arkamı döndüm ve o çıkmaz sokaktan çıktım. Saçlarından ve soluk teninden tanıdığım, son zamanlar da rüyalarıma misafir olan bu kızı bulacaktım.
Ellerimi paltomun cebine yerleştirip kaldırımda yürümeye başladım. Sinirlenmiştim, ateş kızılı gözlerimi gökyüzüne çevirdim. Soğuk havaya rağmen tenim yanıyordu. Birden yağmurun başlamasıyla gülümsedim.
Burası benim dünyam ve ben istemeden hiçbir şey olmaz.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bu ilk bölümüydü ve kısa olduğunu düşünsem de paylaştım. Umarım severisiziniz!
İnstagram/ İris_zumrutkaya
Tumblr/ Kader.
Yayımlanış tarihi/ 3 Mart 2019.
TÜM HAKLARI SAKLIDIR.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇLİK KÜRESİ
FantasíaSolgun bakışlarını tanımadığına emin olduğu genç adama çevirdi. Adam onu tanıyor gibiydi ama farklı bakıyordu. Sanki... sanki hiçliğin içinde ki boşluğa bakıyordu. Sanki genç kız şeffattı ve arkasında ki kitapların adını buradan seçebiliyordu. "Él t...