Medya: °AVİVA : PRİNCESSES DON'T CRY °
《Beni çıkmaz sokağa koydular, yolun açık olsun dediler !.》
Kollarımı birbirine dolamış, soğuktan üşüyen bedenimi bir nebzede olsun rahatlatmaya çalışıyordum. Bugünün daha ne kadar zor ve karmaşık dolu geçeceğini bilmiyordum bile..
Örneğin tam şuanda, hayatımda henüz ilk defa görmüş olduğum bir adamın arabasının içinde oturmuş, onu bekliyordum. Üstelik bu onu ilk ve son defa görüşüm olmayacaktı biliyordum. Hayatımı onunla geçirecektim. Geçirmek zorundaydım! En azından babam dönene kadar...
~Flashback~
Depoda Selçuğu baygın halde bırakıp hızla merdivenlerden çıktığımızda, bir bar karşılamıştı bizi. Yani, benle onu... Benim şaşkın bakışlarımın aksine, o sanki burayı ezbere biliyormuşcasına yönlendiriyordu bedenlerimizi.
Bir ara, tuttuğu kolum kalabalığın arasına karışmıştı ve birbirimizden kopmuştuk. Buraya çok yabancı olmamın yanı sıra, onu nasıl bulacağımıda bilmiyordum.Mavi gözlerimi etrafta gezdirdim ve siyah deri ceket giymiş olduğunu hatırladığım Mirza'yı aramaya başladım. Bu kadar kalabalığın içinde onu böyle bulamayacağımı anladığımda, az ilerimdeki bardakları silen barmene sormaya karar verdim. Ürkek adımlarla temkinli bir şekilde yürürken, kalbimin hızlı atmasını bir şekilde engellemeye çalışıyordum. Ve bu kesinlikle korkudan dolayıydı.
Her ne kadar insanları dış görünüşleri ile asla yargılamasamda, böyle bir ortamda, iri vücudu, vücudunun görünen kısımlarını kaplayan dövmeleri ve yüzündeki piercinglerle, barmen bile bana ürkünç geliyordu. Kendimi savunmasız hissediyordum. Oysa daha az önce Mirza'yla beraber buradan geçiyorduk. Ama şimdiki gibi bir endişe, bir korku hissetmemiştim.
İri barmenin yanına vardığımda, beni fark etmesi için boğazımı temizledim. Elindeki bardaklarla uğraşmayı bırakıp kafasını kaldırdı. Gözlerimiz çakıştığında, ciddi anlamda üşüdüğümü hissettim. Sanki bir suç işlemişim gibi bakmasını umursamadan karşısında durduğumda, ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyor gibi bakıyordu.
"Şey, buradan geçen siyah deri ceketli, 1.90 boylarında, kahverengi saçlı-...."
"Görmedim."
Bozuntuya uğradığımı belli etmemek adına, aralanan ağzımı kapattım.
"A-anladım. Yinede teşekkürler."
Tabiki bir cevap vermeyip boş boş baktı yüzüme. Ardından yeni bir bardak çıkarıp silmeye devam etti.
Dudağımı büküp biraz ilerideki küçük masa ve etrafındaki taburelerin yanına gittim. Barın bu kısmı, sanki bir Cafe'yi andırıyor gibiydi.
Eğer buradan başka bir yere ayrılırsam, Mirza aramak için geri döndüğünde beni bulamayabilirdi. O yüzden taburelerden birine oturup beklemeye başladım. Bir yandan da onu görme umuduyla, gözlerimi etrafta gezdiriyordum. Eninde sonunda yokluğumu fark ederdi..
Bir ara üşüdüğümü hissettim. Çaresizce elim başıma gittiğinde biliyordum. Annemin ördüğü toz pembe şapka, çantamla beraber o depoda kalmıştı. Aceleden aklıma gelmediğine ve unuttuğuma inanamıyordum. Bana geride kalan tek şey, oydu belkide..
Karşımdaki taburenin çekilmesiyle önüme dönmem bir oldu. Hiç tanımadığım bir adam, karşımda elindeki yarısı dolu içki bardağıyla oturmuş bana bakıyordu.
"Pardon ama, farkındaysanız benim masama oturdunuz."
Omzunu silkti.
"Biliyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
❖ TERK-İ DİYAR ❖ [ACAŞK]
Novela JuvenilCehennem ateşini, ilk yeşil hârelerinde gördüm ben. Yakıp kavuruyor, ardından küle çeviriyordu her bir zerreyi. Ama bir fark vardı, 'Herkes senden kaçarken, ben sana doğru yürüyordum!' Sonra bir şey fark ettim. Ben ateşinde yanıp küle dönüşmem...