2.1 ▪ i want to die, jeongguk

2.2K 244 189
                                    

"Uyansana artık Jeongguk!" Isaac'in sesini işittiğimde, güneşten kızarmış yüzümü buruşturdum ve elimi kaldırarak ışığı engelledim. Gözlerimi hafifçe araladım. Aydınlık gözümü alıyordu.

Her şey rüya mıydı, diye düşündüm.

Üstümdeki kırmızı çarşafı görüp nerede olduğumu kavrayınca fikrim değişti.

Rüya değildi.

Ama ben çırılçıplak bir şekilde 63 katlı bir binanın terasında uyuyordum.

Tek başıma.

Utançla çarşafı bedenime sıkı sıkı sardım ve gözlerim Taehyung'u aradı.

"Boşa bakınma, sana göz kulak olmam için beni arayıp Yoongi'nin yanına gitti." dedi Isaac güneşten dolayı kıstığı gözleriyle bana bakarak. Elinde bir bira şişesi vardı, saçları dağılmıştı 1 metre ötemde olmasına rağmen keskin alkol kokusunu alabiliyordum.

İçmişti.

"Neler oluyor? Neden o çirkin şeyin yanına gitti yine?" Tamam, Yoongi ciddi anlamda kusursuzdu ama onu kıskanmayı bırakmak için böyle söylemem şarttı.

"Çirkin şey mi?" dedi Isaac sesli bir kıkırtıyla. Kıkırtısı buruk bir gülümsemeye dönerken bakışları donuklaştı. "Dünyanın en güzel şeyi o." Hemen ardından kaşlarını çattı ve birasını kafasına dikti.

Söylediği sözün her bir harfi tenime saplanır gibi hissettim. Isaac yorgundu. Ruhsal anlamda, cidden çok yorgundu ve arkadaşı olarak onu nasıl dinlendirebileceğimi bilmiyordum.

Önce hiç haz etmediği birinin kölesi olarak çalışmıştı. Daha sonra kendi öz kardeşini öldürmek zorunda kalmış, yıllarca hizmet ettiği çeteye sırf Taehyung'u kurtarabilmek için ihanet etmişti. Taehyung'a aşık olduğunu düşünüyordum, ama bunun da yanlış bir yargı olduğunu kısa zaman önce fark etmiştim. Lucert ile arasında geçen şeylerin de iyi olmadığı barizdi. Onun adı her geçtiğinde Lucert'in bakışları koyulaşıyor, boynundaki damar belirginleşiyordu. Şimdiyse Isaac, aşık olmuştu. İmkansız birine. Sapkın birine.

Hiç olmaması gereken birine.

"Isaac," diye seslendim ılık rüzgarı saçlarımda hissederek. Yüzündeki aptal gülümsemeyi  bozmadan bakışlarını bana çevirdi. "Aslında buraya Taehyung ile aramı düzelteyim diye gelmedik, değil mi?"

Gülümsemesini bozdu ve mahçup bir şekilde bakışlarını kaçırdı. Güneş, kumral teni üzerinde yer edinmişti. Yanakları kızarmıştı ve bakışları bayıktı. Sarhoştu. Buna rağmen Taehyung aradığında cevaplamış, bana bebek bakıcılığı yapmayı kabul etmişti. Isaac, iyi biriydi ve yaşadığı şeyleri hak ettiğini düşünmüyordum.

"Sorun değil." dedim ben de hafifçe gülümseyerek. Mahçup ifadesini bozmadan tekrar gözlerini bana çevirdi. "Sadece kendini kaptırma, tamam mı? Bu nehirin akıntısı çok oluyor."

Bu nehirin akıntısı çok olurdu, evet. Saniyeler sonra kayığınızın kürekleri kırılabilirdi. Nehirin aşağısına düşebilirdiniz.

Ama kalırsanız, güzel balıklar tutardınız.

Oltanıza sahip çıkabilirseniz tabii.

"Öyle mi dersin Gguk?" dedi ufacık gülümseyerek. Kelimeleri yuvarlıyordu ve bu hali sevimliydi. "Bu tavsiyeyi vermekte çok geciktin, biliyor musun? Kendimi çok kaptırdım ben. Her gün ağladım. Ama siz görünce üzülmeyin diye gizli gizli ağladım. Kimse ne kadar mutsuz olduğumu fark etmedi, çünkü hep gülümsedim." Saçlarının gölgesi gözlerini kapatıyordu, ağlıyor olup olmadığını fark edememiştim ama titreyen sesi kendini zaten belli ediyordu. "Sikeyim, karnıma sayısız tekme yedim. Morfinsiz kendime dikişler attım, psikopat işkenceciler ağzımdan laf alabilmek için kaç kere tırnaklarımın altına iğne batırdı, kaç kere elimdeki deriler yüzülüp üzerime tuzlu su döküldü! Hepsinin acısını unuttum, hepsini atlattım; neden bu siktiğimin şeyini atlatamıyorum?"

ice cream | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin