2.3▪ i can't forget you▪ special ep

2.7K 252 350
                                    

Hastabakıcı Luka'nın Ağzından

Kim Jeongguk, garip yaşlı bir adamdı. Alzheimer'di, eşi vefat ettiğinden ve çocukları yurtdışında olduğundan ona bakacak kimsesi yoktu. Buna rağmen, neşe dolu biri olduğu söylenirdi. Geçmiş yıllarda polislik yaptığından dolayı beraber geçirdiğimiz vakitlerde bana anılarını anlatır, çay saatlerinde ise o anıları anlattığını unutup tekrardan anlatırdı. Lâkin öyle heyecanlı olurdu, ve gözleri öyle şevkle parlardı ki tekrar tekrar dinlerdim onu. Karameli pek severdi, en çok kokusundan bahseder; daha sonra nedenini bilmediğim bir biçimde iç çekerdi hüzünle. Uykusunda sayıklardı hep, bazen geceyarıları kan ter içinde uyanır, kimseyi uyandırmamak için de sessizce ağlayıp tekrar uyurdu. Bastırılmış hıçkırıklarını çokça duyardım ancak sorduğumda ise terslerdi beni. Bir noktadan sonra, sormayı bıraktım ben de.

Huysuzdu, her yaşlının olduğu gibi. Benden bir şey beklemezdi pek, ama kendi kendine huysuzlanır ve söylenirdi. Gökyüzüne kızardı mesela, bir rutin haline gelmişti bu neredeyse. Her ayın 17'si, gökyüzüne bakar; ona kızar, onunla konuşur, ona küfür eder, buna rağmen omu izleyerek öfkeyle uykuya dalardı. Aklını kaçırdığına kanâat getirirdim ben de, yine de severdim onu.

Ayın 16'sını 17'sine bağlayan o gece gerçekleşti her şey.

Bay Kim, ağlayarak uyandı. Bu sefer inlemelerin ve sayıklamaların ötesindeydi bu, terden suratı parlıyordu ve yanaklarındaki kırışıklıklara gözyaşları dolmuştu. Burun çekişine uyandım ben de, ve çabucak terliklerimi giyip yanına gittim. "Sorun nedir, Bay Kim?" Diye sordum gece lambasını açıp.

Nefes nefeseydi. "Ölüyormuş gibi hissediyorum." Dedi sadece. Bu, biraz üzdü beni. Zira, dostumun ölmesini istemezdim.

"Neden böyle hissediyorsunuz?" paniklemiştim haliyle, ve yanındaki komidini kontrol ettim gözlerimle. İlaçlarını almıştı, bir ağrısı; bir sızısı olmamalıydı.

"Çünkü," dedi gözyaşları dudaklarına yapışırken. "Çok acıyor canım."

Ben de çattım kaşlarımı, lâkin sorgulamadım. Doktoru ben değildim, ben yalnızca onun yakın bir arkadaşı sayılırdım. Bir hastabakıcıydım.

Afallamış ifademi görünce gevşedi biraz, ve inanır mısınız? O yıllar boyu somurtan, gökyüzüne dâhi çemkiren adam gülümsedi bana. "Vakti geldi sanırım.." dedi bakışlarını bir noktaya odaklayıp. Yatağın boşta kalan kısmını patpatladı, "Gel." dedi. Terliklerimi zeminde sürükleyerek gidip yanına oturdum.

"Kalbim acıyor." dedi önce. "Sana anlattığım Seoul Terminatörü davasını hatırlıyor musun, hastabakıcı?"

Elbette hatırlıyordum, bana 50 defa falan anlatmıştı bunu. Mırıltımla onayladığımda tekrar parladı gözleri.

"Sana, Kim Taehyung'dan hiç bahsetmedim ama.." dediğinde, çattım kaşlarımı. "Ben aşıktım, hastabakıcı. Ben, Kim Taehyung'a aşıktım."

İşte bu, sevme yetisi olduğuna dâhi inanmadığım ihtiyarın kurduğu şu cümle adeta eritti beni. Tüm dikkatimi yönelttim ona, ve anlattı. Her şeyi, her detayı, Kim Taehyung'u ve onun ölüm kokan hayat hikayesini anlattı. Taekook'u anlattı. Dedektif Lucert'i, Isaac'i, mesleğini bırakmasına neden olan o efsanevi ölümü..

Ve kanım dondu adeta,

Hikayesini bitirdiğinde, yorgun bir gülümseme yerleşmişti suratına. Bu kırışıkların ardında böyle trajedik bir hikaye olduğunu tahmin etmediğimden midir, yoksa dostumun aşık olduğu adamı böyle korkunç bir biçimde kaybetmesinden midir bilmiyorum, gözlerim doldu benim de. Anlattıktan hemen sonra uykusunun olduğunu söyleyip kovmasaydı beni yanından, kim bilir neler öğrenirdim daha ancak rahatça ağlamak için kovuyordu beni. Bunu bildiğimden, yalnız bıraktım onu.

ice cream | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin