Herkese selam, biraz tuhaf ve sanırım kısa bir bölüm ile karşınızdayım. Arayı fazla açmamaya özen göstererek, bölümü hemen yayınlamak istedim.
Smut konusunda kendime çok fazla güvenmediğim için henüz, bu bölümde üstün körü anlattım ama ilerleyen bölümlerle ayrıntılı yazabilirim ya da yazmaya çalışabilirim :D
Umarım bundan rahatsız olmazsınız :)
Damien Rice - Elephant ile okursanız daha anlamlı olur, medyayı bırakıyorum.
Hepinizi seviyorum, iyi okumalar💮
■■■
Kim Taehyung.
Beni fazlasıyla güldüren ve bana koca bir mutluluk veren, gözlerinin içine baktığımda içimi kıpırtan o güzel sanatçı.
Bu evden koşar adımlarla çıkmasının üzerinden tam bir hafta geçti, tam bir haftadır eve gelmiyor ve attığı tek mesajlar ile bana yalnızlığı dibine kadar hissettiriyordu. Evin bir köşesine oturup onun sesinin gelmediği evi ve bana küfür ederek yayıldığı koltuğu izliyordum. Dizlerimi kendime yaslamış ve bunca zaman onu evimden kovduğum günler için ise lanet ediyordum.
Çünkü o herif beni kendine bağlamıştı ve bir şekilde gitmişti.
Beni aramıyordu ve onu aradığım zamanlar ise açmıyordu, açtığında ise öyle çok konuşmuyordu ki benimle hiçbir insanla konuşmamın beş dakikadan fazla sürmesi için tanrıya yalvarmamıştım ve artık bırakmıştım. Onu tam iki gündür aramıyordum ve o ise sadece iyiyim mesajları atıp tüm gün boyunca neredeyse beni takmıyordu.
Artık ona kızmaya başlamıştım ve bu ben de gurur yapmıştı.
Arkadaşının durumunun iyi olmadığını öğrenmiştim ve bir hayli buna üzülmüştüm açıkçası ve intihar etmesinin sebebini söylememişti Taehyung hatta öyle ki sorduğumda beni açık açık görmezden geldiğini bile söyleyebilirdim.
Evin kapısının kilidi açıldığında öylece baktığım koltuktan gözlerimi çektim ve koridora diktim bakışlarımı çünkü bir hafta sonra gelmişti eve Taehyung. Odaya girmedi ve ben gözlerimi kapatmadan onun odaya girmesini izledim. Onu bir hafta sonra gördüğümde neredeyse ağlayacak gibi hissetmiştim ama yaptığım tek şey gözlerinin içine öylece bakmak olmuştu. Gözleri oturduğum koltuğun önündeki masada dizilen içki şişelerini ve dakikalar önce attığım yerdeki boş bira kutularına değdiğinde saniyeler sonra gözlerini yumdu.
''Ortalığın anasını sikmişsin Jungkook, bu ne hal?''
''Ne var?''
''Neden bu kadar içtin?''
''Keyfim öyle istedi, sen niye geldin?''
Aptal.
Aptal.
Aptal.
Aptalsın Jungkook.
''Ne demek niye geldin? Evim olduğu için olabilir mi acaba?'' Ona alayla güldüm ve gözleri dudaklarıma kaydı. Daha sonra bakışlarını yeniden gözlerime çektiğinde ise iç çekti. ''Bir haftadır evin olduğunu unutmuştun oysa ki, ne ironik ama.''
''Bir haftadır nelerle uğraştığımı bilmiyorsun ve şu an gereksiz bir şekilde konuşuyorsun Jungkook.'' Cebindeki cüzdanını ve telefonunu masaya koyduktan sonra saatlerdir izlediğim koltuğa kendini attı ve defalarca gözümde canlanan ayaklarını masaya uzattığı sahneyi tekrarladı. ''Haklısın, bir sik anlatmadığın ve adam akıllı mesajlarıma cevap vermediğin için bilmemem gayet normal.''