Taehyung ile aramızdaki her şeyin başa dönmesinin üzerinden iki hafta geçmişti. Neredeyse hikâyenin başına dönmüştük. Kendisi duyduğum kadarıyla Jin ile arasındaki buzları eritmişti ve bir hafta önce tüm eşyalarını almış ve geri eski evine taşınmıştı. Ben ise yeni işler bulmuştum.
Geceleri tekrardan bir barda çalışıyordum, tüm derslerimi sabaha almış ve öğlenimi geriye kalan diğer işlerime harcıyordum.
Taehyung'u ise görmüyordum.
Proje grubundan ayrılmıştım.
Bunun için Jimin'den ne kadar küfür yesem de bu umursadığım bir şey değildi. Çünkü asıl kafaya taktığım dersten kalmış olmamdı. Hayatımda her şey boka sarıyordu. Daha az uyuduğum ve neredeyse tekrar öğünlerim azaldığı için kilo vermiştim.
Projeden ayrıldığım için hoca tarafından ceza almış bu yüzden cezamı yapmak üzere okulun resim deposuna gidiyordum. Elimdeki boya çantasını omzuma atıp, elimde tuttuğum tuval çantasını ise yatay bir şekilde elimde tutuyordum. Kulağımda kulaklık rutubetli odaya girerken, dirseğimle demir kapıyı kapattım ve eşyaları yere koyup ışığı açtım. Gayet havasız ve soğuk olan odaya göz gezdirdim.
Burayı çok fazla öğrenci kullanmıyordu ve hatta burayı kullanmak öğrencilerin tercihi sayılabilirdi. Bu yüzden bu odada bulunan eşyaların temizliği ise sadece öğrencileri bağlayan bir durumdu. Oturağın üzerindeki tozu boya çantasından çıkardığım ıslak mendil ile sildikten sonra çalışacağım ortamı ayarlamış ve yerine kurulmuştum.
Elimde tuttuğum boya tüplerini, elimdeki düz tabanlı boya kabına sıktıktan sonra kulağımda dönüp duran şarkıyı mırıldanarak karıştırma çubuğu ile hepsini yavaş yavaş karıştırdım. Hiçbir şekilde kalem kullanamayacağım ve tüm resimin sadece boyalarla olacağı için açıkçası bu korkunç derece de zordu. Fakat bu bedeli ödemek zorundaydım yoksa okulum uzayacaktı ve ailemin tepkisi tam olarak ne olurdu emin dahi değildim.
Kulağımda ki kulaklığı çıkartıp telefonu kenara koyduktan sonra tekrar şarkıyı açtım ve bu ses boş odada rahat bir şekilde yayıldı.
Kendimi üzgün hissediyordum. Bunu beni gören herkes anlayabilirdi. Özlediğim bir insan vardı ve ona ulaşmak yerine kafamı koparabilirdim. Kafamı dağıtmak için başka şeylere yönelmiştim hatta öyle ki Hoseok ve Yoongi buluşmalarına ansızın katılıyor ve ansızın onların yanından ayrılıyordum. Bu durumum onları bir hayli tedirgin ediyordu. Yoongi'nin pek umurunda değildi fakat Hoseok yaşanılan bu vaziyetten pek memnun olamıyordu.
Yaşadığım şeyin ne olduğunu kelimeler ve sözcüklerle dile getiremezdim fakat hissettiklerim paha biçilmeyecek kadar acı doluydu. Depresyon muydu yoksa kısa bir bunalım mıydı her ne boksa bundan emin değildim. Sadece düşünmemek için saplantılı gibi işler yapıyordum.
Taehyung'a kızgın değildim. Biz sevgili değildik, onun beni aldatması dahi gündem değildi. Ona bunun için hesap dahi sormamıştım. O gün o evden gittiğinde bazı şeylerin geri dönüşü olmayacağını ikimizde çok iyi biliyorduk. Ona gitme demedim ve o da zaten kalmak için hiçbir çaba harcamadı.
Batırmıştık.
Ben onu paramparça etmiştim ve o ise beni yakıp küllerimi avuçlarıma bırakmıştı.
Şimdi bir anka kuşu misali küllerimden geri doğmaya çalışıyordum.
Ve bu onsuz çok zordu.
Demir kapı açıldığında elimdeki boya fırçası ile tuvale darbe atmayı bıraktım ve kafamı arkaya çevirdim. O karşımda duruyordu. Gözlerim onda takılı kalırken, onunda benden bir farkı yoktu.