2| Bügünüm Ve Yarınım Yokmuş Gibi

16.1K 1.8K 1.5K
                                    

Önemli!!!! Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki bu hikaye sizi güldürecek bir temele sahip değil. Kabul ediyorum, başta eğlenceli olacaktı fakat kurgu üzerinde biraz düşününce aslında kahramanın daha ağır sorunlar yaşadığını fark ettim ve kurgu birden değişti. "Zaten Xenia ne zaman bizi güldürebildin ki?" dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız. O yüzden bu hikayedeki ana temayı, karakterin sorunlarını bir nebze olsun yaşayan biri belki vardır ve ne kadar zor bir durum olduğunu da biliyordur, bilmeyenler de empati yapabilir. Bu yüzden gülmek isteyenler için üzgünüm, ben güldürebilen bir insan değilim ama acılarınıza tercüman olabilirim.

Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Fazla uzatmadan sizi bölümle baş başa bırakıyorum efendim.

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!

[Billie Eilish - 6.18.18]

•••

Ağladı ağlayacak olurdu hep ruhum, içimi katre katre yakan acılar beni gafil avlamak adına zamanı kollarken kendimi birden bire en dipte bulurdum. Kaçmaya çalışırken düştüğüm tüm çukurlar dizlerimi kanatsa da, avuçlarım ve yüreğim kanla dolsa da asla bir çıkış yolu aramaktan vazgeçmezdim, geçemezdim; geçseydim eğer elime verilen tek hayat da külleri kalmadan yanardı. Böyle bir acı silsilesi içinde yaşıyordum, acılar bile bir süre sonra vazgeçip aciz yaşantımdan ayrıldığında yüzüme yerleştirdiğim sahte bir maske tüm gerçeklerimi, sancılarımı, beni gizliyordu.

"Taehyung-ah? Yemekhaneye gelmeyecek misin?" Jimin'in yumuşacık sesi doldu usulca kulaklarıma, kanlanmış gözlerimi yavaşça ona kaldırıp başımı iki yana salladım. "Ben bu sabah çok fazla yemişim, aç değilim." Bir yalan daha döküldü dudaklarımdan, kollarımın arasındaki başımı kaldırıp inandırıcı olması için sahte bir gülümseme takındım. Jimin önce kaşlarını çatsa bile gülüşümü görür görmez yanağıma sulu bir öpücük kondurup sınıftan çıktığında tek başıma kaldığım gibi omuzlarıma düşen yorgunluğum ve açlığım başımı döndürdü.

Dün Jeongguk'un sözleri beni öyle derinden sarsmıştı ki, okuldan kaçıp bir pizzacıya girmiş, tıkanana kadar yemek yemiştim; ancak bunun acısı bu denli yemek yemeye alışık olmayan midemden çıkmış ve gece boyunca üç kez kusmuştum, bu da uykularımı elimin tersiyle itmeme, biri duymasın diye sabaha kadar ağlamamla biten bir gecenin rutin sonuydu. Bu yüzden gözlerim incilerin merhametsizliğine ve bedenim de alışık olmadığı yemeklerin azizliğine uğramıştı, yine de buradaydım işte, yalandan ayakta duran siluetimle.

Daha fazla sessizliğe katlanamayacağımı fark ederek tek başıma olduğum sınıftan ayrıldım, boş koridorlarda amaçsızca dolaşan ayaklarım en sonunda kütüphanenin büyük kapısının önünde duraksadığında yanıma soluk soluğa gelen birinci sınıf bir kızın tiz sesini işittim. "Taehyung sunbea, b-bunu J-jeongguk sunbea sana vermemi söyledi." Küt siyah saçlarının ardından bana baktı, nefeslerini dizginlemeden soğuk avuç içlerime tutuşturduğu kağıtla birlikte geldiği hızla kaybolduğunda her şeyin nasıl bu denli çabuk geliştiğini sorguluyordum. Çatılmış kaşlarımın arkasında saklı büyük bir merakla parmaklarımla katlanmış beyaz kağıdı usulca açtım, beni oldukça düzgün bir el yazısı karşılamıştı.

"Okul bitince arka bahçeye gel."

Sadece beş kelime, beyaz ve basit bir zemin, siyahın müthiş oranla yazıya dökülmesi bile sadece Jeongguk'a özgü bir özellik olabilirdi, zira her şey absürt şekilde ters giderken bu denli kusursuz olması kıskanılasıydı. Derin bir nefesle kağıdı eskisi gibi katlayıp cebime sıkıştırarak kütüphaneye girdim, Jeongguk'a olan dünkü kızgınlığım elbette kalıcı değildi, sonuçta kim doğruları söyleyen birine kızabilirdi ki?

The Minus | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin