3| Sonu Gelmezcesine

14.8K 1.7K 927
                                    

Hatalarım varsa affola. İyi okumalar!

[ Billie Elish - 6.18.18]

•••

Acılar yön verirdi benliğime; henüz küçük bir çocukken kulaklarıma dolan yetersizliğim, iğrenç görünüşüm ve hiçbir işte olmayan başarım beslerdi içimdeki nefreti. Gözlerim geceleri parıldayan yıldızların ışığını kıskanırdı hep, zira hayatım boyunca asla öyle parlamayacak kadar kirliydim; ben buydum, kendine bile acıması olmayan zavallı biriydim. Bazı geceler kalbime yüklenen her duygu boğazımı parçalayan çığlıkları doğururdu, dudaklarımın arasından serbest kalmak isterler, her bir hücreme nefreti aşılayarak gitgide daha da kendimden uzaklaşmama sebep olurlardı. Kendi bataklığımda boğulmuş haldeydim, insanların yargılayan bakışları her zaman üzerimde gezerken aldığım nefesler ruhuma dar gelirdi.

Büyük ahşap kapıyı usulca açtım, adımlarım beni ileriye taşıdığı sırada burnuma dolan kitapların eşsiz kokusu ciğerlerime çiçekler açtırdı, zaten boynumdaki onca zincirden ancak burada kurtulabiliyordum. Gözlerim direk Woobin'in başında olduğu masaya kaysa bile boştu, henüz zil çalmadığı için kütüphanenin bana sunduğu sessizliğe boğularak gerçek hayatımdan kopabilir ve geçici mutluluklarıma, satırlara, sığınabilirdim.

Ayaklarım bile yeri büyük bir dikkatle dövdü, kendimi tekrar fantastik kitapların arasında bulmam uzun sürmedi ancak bu sefer elime hiç bilmediğim bir kitap alarak camın kenarındaki puf koltuğa oturdum. Parmaklarım yavaşça kalın kartonun üzerini okşadı, büyük bir saygı ve sevgiyle bana yeni bir dünyanın kapılarını aralarayan kelimelerin içine giriverdim birden. Ancak kendi sıkıntımdan kurtulmak isterken daha büyük bir girdaba gireceğimden habersiz, sessiz sedasız sayfalara dalıyordum.

"Taehyung sunbea, günaydın." Henüz kitabın başındaydım Woobin'in ince sesini duyduğum vakit, hazırlıksız bir şekilde kafamı kaldırıp ona baktığımda gülen yüzü daha çok aydınlandı, ta ki yanağımdaki ince morlukları ve patlak dudağımı görene kadar. "Sunbea! Ne oldu sana?" Telaşlı bir şekilde kucağındaki kitapları sıkı sıkı tutarak yanıma geldi direk, hemen bitişiğimdeki pufa otururken bakışlarındaki endişeyi görebiliyordum. "İyiyim Woobin, sadece dün bir kavgaya karıştım," Tereddüt dahi etmedim, dudaklarımdan dökülen yalanlar ona doğrunun tatlı lezzettini elbette verecekti, sonuçta yılların getirdiği tecrübeyi sırtlanıyordum.

"Sen bir de karşı tarafı gör, haşat ettim onu." Sahte bir şekilde kıkırdayıp eline vurdum hafifçe, bakışlarındaki endişe gitmese de rahatladığını görebiliyordum. Söylediğim cümleye tek başıma olsaydım saatlerce gülerdim belki, zira değil babamı haşat etmek, ben onun gözlerinin içine bile direkt bakamıyordum. "Yine de kendine dikkat et sunbea." Yalandan tebessümleri takındım tekrardan, gözleri endişeli bakışlarla yanağımda gezinmeye devam ederken derin bir nefes aldım ancak ona bu durumdan rahatsız olduğumu gösterememiştim.

"Woobin, Jeongguk hakkında ne biliyorsun?" Tek istediğim dikkatini yaralı yüzümden çekebilmekti, öyle de oldu, ortaya aklıma ilk gelen soruyu öylesine attığımda gözbebeklerindeki büyümeyi fark edebilmiştim. "Jeongguk sunbea," diye mırıldandı, kurumuş dudaklarının üzerinde gezdirdiği dili hafif şekilde parlatmıştı kırmızı eti. "Oldukça nazik biri, birkaç kez buraya geldiğinde konuşmuştuk. İlk başta kaba ve umursamaz gözükse de onunla konuşurken önyargılardan bir kez daha nefret ettim, çünkü o görebileceğin en kibar adam ve göründüğü kadar da umursamaz değil." Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı ancak beni asıl şaşırtan Woobin'in yüzündeki hayran bakışlar olmuştu; irisleri öyle güzel ışıldıyordu ki aklından neler geçirdiğini bilmek isterdim. "Başka ne biliyorsun, onun hakkında olumsuz şeyler hiç duydun mu?"

The Minus | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin