● HASTANE * 5 ●

5.4K 190 32
                                    


SELAM!💦

●*

Oturduğum hastane sandalyesinde tüm olanlara şok olmuş vaziyette öylesine oturuyordum, tüm olanlar oldukça şaşırtıcı ve güzeldi.

Kollarımı göğsümde bağlamış aslında gelmek istemediğim hastaneye annemin kollarımdan çekip zorla getirmesiyle getirilmiş bulunmaktaydım. Derin bir nefes alarak çatık kaşlarımla birlikte gözlerimi yere çevirmiştim.

"Ah Mirza oğlum, sana da ne kadar teşekkür etsek az. Kızımın hayatını kurtardın.." başımı kaldırarak gelen kişiye baktım. Beni kurtarırken kolundan vurularak yaralanmıştı. Gözlerim kolundaki yarasının ardından yüzüne, mavi gözlerine çıkarken derin bir nefes aldım.

Teşekkür etmeyecektim. Ölümden mi kurtarmıştı beni? Daha bir ay önde kendi ayaklarıyla ölüme giden kızı? Bileklerin de hala izleri olan kızı.

"Sende bir teşekkür etmelisin Hivda."

"Etmeyeceğim."

Onun elbette kim olduğunu unutmayacaktım, son zamanlar yaşadığım tüm sıkıntıların sebepleri olduğunu, hayatım boyunca yaşayıp yaşayabileceğim en kötü anlara sebep olan kişinin kardeşi olduğunu hayatım boyunca ölsem dahi unutmayacaktım. Bu evlilik işinin de artık olur yanı yoktu ya da en azından bir süreliğine..

Miran Karaşah belki o ameliyathanenin içerisinde ölüm ve yaşam savaşı veriyor olabilirdi. Yutkundum, daha bir aydan fazla bir zaman önce buradaydık. İçimde delicesine bir korku vardı, gözlerim ise ağlamaktan şişmiş ve ağrır vaziyetteydi. Uzun bir süre olmamıştı. Hakeden hakettiği yerde demeyecektim, ya da Miran Karaşah bugün aldığı kurşun sebebiyle öldüğünde sevinmeyecektim. Miran Karaşah için bu ölüm fazlasıyla hafifti, onun ölümü tek bir kurşunla değil en acı yolla olmalıydı. O böylesine basit bir ölümü değil, en ağır yolla olan bir ölümü hakediyordu.

"Senin hayatını kurtardı, bence kesinlikle bir teşşekür ederek minnet duymalısın."

Dışarıdan duyulduğunda normal gibi gözüken fakat sadece benim anladığım alttan alta olan emirle birlikte gözlerimi devirdim. Teşekkür etmeyecek, minnet filanda duymayacaktım. Hiç bir şey olmamış gibi, babamın katilinin ailesi değillermiş gibi davranmamı bekliyorlardı. Bende bunu yapmayacak, onların gizliden gizliye verdiği emirleri uygulamayacaktım. Oturduğum sandalyeden kalkarak onlara sırtımı dönerek asansöre doğru yol aldım.

"Hivda!"

Amcam en sonunda daha fazla dayanamayarak araya katıldığında derin bir nefes aldım. "Hava almaya gideceğim."

"Gitmeyeceksin. Otur oturduğun yere!"

Bedenimi onlara doğru döndürdüğüm sırada gözlerim hepsinin üzerinde gezindi, Miran Karaşah'ın ailesinin ve bizimkilerin Bakışları üzerimizdeydi.

"Ağabey sakin ol." Berzan amcam uyarırcasına onun önüne geçtiğinde onu ittirerek yanıma doğru yaklaştı. Çatık kaşları, öfkeli bakışları gözlerimdeydi.

"Bir daha söylemeyeceğim Hivda, geç otur yerine."

"Kusura bakma amca, bir dediğinize boyun eğdim diye her dediğime eğmemi bekleyemezsin." Kaşları alayla havalandı.

"Sen mi boyun eğdin? Söyle bana Hivda!"

"Şu an burada, üzerimde şu lanet olası bir elbise varken bana boyun eğmedin diyemezsiniz. Ama emin ol korktuğumdan değil." Gözlerim yavaşça anne ve babasına kaydı.

"Allah'a havale ettiğimden. Bu evliliği kabul etmiş olabilirim. O herifin nikahlı karısı da olabilirim ileride. Ama tüm yapılanları unutmayacağım ben, o.." gözlerimi tekrardan Karaşah'lara çevirdim.

"Onların konağının ortasına bir cehhenem ateşi gibi düşeceğim. O konakta az bile varsa bir huzur, onu söküp alacağım! Hani şu lanet olası kan davasını durdurmak uğruna beni babamın katiliyle evlendireceksin ya amca, ben o kan davasını daha da büyüteceğim!" Bir anda başımın hafiften sola doğru kaymasıyla birlikte gözlerimi sımsıkı bastırdım.

"Sen ne biçim bir şey olmuşsun böyle!" Başımı öfkeyle kaldırarak gözlerine çevirdim tekrardan.

"Babamın artık olmayacak olması senin işine yaradı değil mi Ferman Şahvar! Sen benim babam varken bir hiçtin, şimdi ise onun yokluğu-" sözlerimi tamamlamamı engelleyen belinden çıkardığı silahı bana doğru doğrultmasıyla birlikte annemin attığı çığlığıydı.

"Seni öldüreceğim!"

"Öldür. Öldür! Ölümden korkmuş birine mi benziyorum sanki?" Gözlerim alayla dolarken başımı iki yana salladım. En yakın zamanda ben getirilmiştim bu hastaneye, en son ben burun buruna gelmiştim ölümle. Gerçekten ölümle mi korkutabilirdi beni..

"Yapma Ferman ağam! Ne dediğini bilmiyor.."

"Ben ne dediğimi gayet iyi biliyorum anne."

"İndir o silahı ağabey, ağabeyimizin emanetine ne hakla silah çekersin sen? Acısı hala taze, bile bile bu silahı nasıl doğrultuyorsun sen?" Berzan amcam bir anda beni arkasına alırken, bir anda bastıran ağlama isteğine karşılı koymaya çalıştım. Aynı babam gibi kokuyordu, insana güven verici bir kokusu vardı.

"Oda dediğini bilecek! Acısı var evet, ama bir tek o kaybetmedi babasını!"

"Ben daha fazla burada durmayacağım. Zorla getirildiğim bu hastanede, sizin istediğiniz gibi üzülmüş numaraları da dökmeyeceğim etrafa!"

●*

İçimde sanki küçük mızmız bir çocuk vardı, tüm beynime babamın ölmediğini işlemeye çalışıyor son bir buçuk ayda bir anda bozulmaya yüz tutmuş psikolojimi daha da bozmak uğruna adeta çırpınıyordu. Gözlerim sessiz ve karanlık odanın içerisinde gezinirken, karanlık sebebiyle hiç bir yeri göremiyordum. İçimde varolan bir korku vardı, babamın benden nefret edeceği korkusu. İstemeden zoraki bir şekilde evlendiriliyor olsam dahi babam ne düşünüyordu?

O gerçekten istemese bu evliliği engeller mi?

Yoksa gerçekten bu evliliğe zorlandığımı mı?

Benden de diğerleri gibi nefret etmeye başlamış mıydı? Beynimde istemsizce dönüp dolaşan bir sürü soru aldığım her nefesi yüreğime bir hançer misali batırıp çıkarıyordu. Tüm bedenimi kanlarla bularken, aldığım her nefesi birer pişmanlıktan ibaret yapıyordu. Babasızlık zordu, üstelik benim gibi babasından başka hiç kismesi olmayanlar için. Pekala..

Kurumuş dudaklarımı ıslatarak üzerimden bir hamlede elbiseyi çıkardım. Asla affetmeyecektim, aynı Karaşah'ları affetmeyeceğim gibi Şahvar'ları da affetmeyecektim. Babamın yokluğuyla birlikte hepsinin birer birer gerçek yüzleri ortaya çıkmıştı. Meğersem düşmanı biz uzakta arıyormuşuz.

Zaten hep böyle olmaz mıydı? Biz insanoğlu hep düşmanını uzakta arar, fakat hep en yakınında bulurdu. Bu da hayatın acı yüzlerinden sadece biriydi.

Elimi kaldırarak yanağımdaki ıslaklıkları sildim, ne olacaktı? Hayatlarımız nasıl ilerleyecek, gerçekten bir gün o soyadına sahip olacak mıydım? Eğer olursam bugün hastanede her bir dediğimi uygulayacaktım, o Karaşah konağına bir Cehennem ateşi gibi düşecektim. Yıkacaktım her bir yeri, yakacaktım öfkemle. Ve bir gün kurtulacaktım. Bir gün kurtulacak, o gün kurtulduğum da ise Miran Karaşah bu dünya üzerinden silinmiş olacaktı.

İntikamımı almadan dönmeyecektim.

Babamın toprağına su dökmeden dönmeyecektim.

Sonucu ne olursa olsun. Bir gün, bir gün biraz olsun rahatlayacaktım. İnanıyordum.

Yazar: Bycawx
İnstagram: bycawx

SİYAH GÜL Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin