lhasa - la confessionİpler bağlanılıyor, insanlar konuşuyor, evrenin belki başka bir ucunda kocaman bir savaş var ama insanlar ölmüyor. Kafayı yedim, şu uçsuz bucaksız evrende ölüyorum. Sanki yememişim gibi bir de bütün insanlarla kafayı yiyorum. Konuşanlar, konuşmayanlar bu evrenin, belki de bu oyunun bir parçası. Taraflar var; kırmızıya boyananlar, sağa doğru uyuyanlar ve daima sol cephede duranlar. Oyunlar, oynanan ya da oynanmayan oyunlar. Hepsi bu evrende konuşan insanların bir parçası ya da konuşmayan insanlar oyunların bir parçası. Gemiler, içlerinde binlerce deliyi taşıyan gemiler... gittiler. Tekiz, tarafları benimsemeyen piyonlar olarak tekiz. Gemiler bizi almıyor. Ki zaten giden gemi geri de gelmiyor. Tamamen yok olmuş gibiyiz. Hayat bizi terk etti ve biz de buna karşın teker teker ruhlarımızı terk ettik. Bir tren istasyonunda, gecenin bir yarısı, geleceğine inandığım treni bekliyordum, terk edilmiş bir şekilde. Çoktan biletini yırttığım dört tren geçmişti ve elimdeki bilet de sonuncusuydu. Sayıyorum, yerdeki sarı çizgileri ve hayatımda daima orda yanlış düşüncelere itilmem için duran sarı çizgileri.
Çizgiler.
Çizgiler.
Belki de öldüler.
Çünkü orada yoklar.
Yanda duran ve bu oyundan en çok etkilenen, belki de bu olay döngüsünde başrolü kapan kişi sıçrayarak uyandı. İnsanlar onu bir dilenci diye tanımlardı; kimliği olmayan, kaybedeceği tek şeyin hayatı olduğunu bilen ve bile bile bunun için bir istasyon köşesinde çırpınan bir dilenciydi onlara göre. Ancak bana göre sadece kocaman bir dünyanın anahtarının cebinde bulunduran bir milyonerdi.
"Yok olmak için var olmak. Var olmak için yok olmak." Diye fısıldadı dilenci. Kendisi bu döngünün mahkûmu olduğundan herkesin bu döngüye mahkûm kalmasını bekliyordu. Ancak bu beklentisini boşa çıkarmaya kararlı olan ben sakince oturduğum yerde dikleştirdim bedenimi.
"Kendi evreninde yoksun. Burada var olsan ne olur ki?" Gülümsedi. İzlerim çok mu belli oluyordu bilmiyorum ama bir yerlerde benim terk edildiğimi anlamış gibiydi ya da ben böyle hissediyordum.
"Her yok oluş gerisinde bir var oluşu bırakır. Bu döngü böylece ilerlerken biz, yok olan biz kendi evrenimizde yeniden var oluruz." Güldüm, öyle sanki kaliteli bir stand up dinliyormuşçasına haykırdım.
"Sen evreninde yoksun. Yeniden de var olamazsın. Gidersen başkası gelir ve bu döngü böyle ilerler bayım." Lambayı güneş zannettikleri için deli gibi lambanın yanında çırpınan sinekleri gösterdim. "Onlara benziyorsun. Kendi güneşini bulamamış ve önündeki ilk yapay güneşe atlamışsın. Tekrar var olup kendi düşüncelerini, evrenini oluşturmayı planlıyorsun ama bunların hiçbiri olmayacak. Siz bir hiçsiniz, güneşiniz olmadan bir hiçsiniz." Bu sefer de o güldü. Aklımda eski bir filmde şak diye çalmaya başlayan bir şarkı vardı. En kötüsü de durmak nedir bilmiyordu ve her şarkı kendisini tekrarlandıkça sinirim bir anda çıkıveriyordu.
"Doğru ama şu 'belkiler' varya onlar beni kahrediyor. Bazen sırf onlar için bile buna inanmak zorundaymışım gibi hissediyorum." Cebinden bir sigara çıkardı ve ben o an hayatta kaybedeceği bir şeyin daha olduğunu anladım. "Terk edilmişsin, sırtında evren gibi sonsuz izler görüyorum. Yoksa dört bilet yakmak zorunda kalmazdın." Sigarasını yaktı ve kutuyu bana uzattı. "İster misin yolcu?" Başımı iki yana salladım.
"Beni de evrenler kahrediyor biliyor musun? Buradan milyarlarca uzakta insanlar yaşıyor ve ben kahroluyorum. Hepsi için birer oyun var çünkü. Düşünceler, benimsenen fikirler belki de başkalarına ait ama onlar sanki kendilerine aitmişcesine sahipleniyorlar ve sonucunda ne oluyor biliyor musun? Kavgalar, kavgalar ve kavgalar. Bir fikir uğruna gece sağanak yağmurlar, kor ateşler ve milyonlarca ölü çiçekler. Neden? Çünkü herkes doğruyu bildiğini düşünüyor, oysa yanlışlar da vardır." Dolu gözlerime rağmen kocaman gülümsedim. "Öldük," dedim sessizce. "İki taraf arasında ezildik ve öldük. İstediğimiz sadece özgür ve özgün olmaktı halbuki." Dilenci adam ayağa kalkarak sigarasını yere attı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kafamda döner durur o eski sinemalar, cebimde ölmüş filmler var // sulay
FanfictionBir tiyatro yazarının eve geri dönüşü ve üzümler, o lanet kabuğundan ayrılma hissiyatına tapan üzümler. "Özgür olmak istiyorsan o üzümleri lanet kabuğundan ayırmalısın. Unutma, portakallar asla kabuklarından ayrılmak istemezler ama üzümler buna tapa...