Elton John - Crocodile RockSessiz sakin geçen günlerin ve bizi çift olarak kabullenmek adına kendisini yırtan gazetecilerin ardından evin arka bahçesinde yeni ektiğim üzümlere bakıyordum. Öyle fazla laf edeceğim veyahut onları koparacağım yoktu. Sadece içim fazla daralmıştı, sonum ise burasıydı.
Onların öylece durmasına, insanların onları görmemesine kalbim acıyordu çokça. Neden bilmiyorum ama bu üzümlerde kendimden parçalar vardı; belki de hiç bulamadığım o özgürlükten. Portakallar ağlamaya devam etti tren garındaki beyefendi ile olan konuşmamızdan sonra. Çünkü annem o güne özel portakallı kek yapmıştı ve inanın kekte tek ağlayanlar portakallar değildi.
İçimi biraz daha üzümlere dökmek istesem de babamın yanıma oturmasından mütevellit susmak zorunda kaldım. O da benim gibi bir süre üzümleri izlerken gerilmemem gerektiğini kendime hatırlatmak durumunda kaldım. Havanın biraz bulutlu olması ve kimsenin konuşmaması insanda az da olsa kendisini sıkmasını söyleyen birtakım seslerin zihninde aniden açığa çıkmasına neden oluyordu. Ki bunu engellemek de o vakitlerde çok da imkanlı değildi.
"İnsanlar neden göremiyor sence?" Dedi bir anda, bu benim o an kendimi sakinleştirmeye çalışmamdan dolayı irkilmeme neden olmuştu. Ancak gene de mutlu olmak için uğraşarak cevapladım.
"İstedikleri şey görmek değil, onlara bakmak da yetebiliyor bazen."
"Peki ya yetmediğinden şikayetçi olsalar bile göremiyorlarsa?" Elimle hafifçe çimleri okşadım.
"O zaman onlar sadece bu düzenli gezegenin düzensizliğinde can bulabiliyorlar." Gülümsedi uzanıp gizlice ektiğim başka bir bağdan bir tane üzüm koparırken o ana kadar bana anlamlı gelen her şey zihnimden silindi.
"Junmyeon," ona doğru döndüm ama o üzümü ağzına attı. "Üzümler özgür olmak istemez, portakallar ağlamaz."
"Hayır." Hızla ayağa kalktım. Sadece bakmakla yetindi bana. Fakat sonra o da ayağa kalktı. Sinirleneceğimi bile bile bunu söylemesi çokça kırmıştı beni.
"Nedenini sormayacak mısın?"
"Sormayacağım."
"Peki." Dedi üstünü silkeleyerek. "Nedenini anlatacağım."
"Neden?"
"Çünkü sen de şikayetçi olduğun halde göremiyorsun." Duraksadım. Omzumu iki kez pat patladı. "Üzümleri özgürlüğü düşlüyor olarak görmenin nedeni nedir biliyor musun?"
"İstemiyorum bilmek."
"İstiyorsun." İç çekti. "Bu üzüm bağının arkasında saklanan piyonlar var Junmyeon. Piyonlar hep buraya hapsoldu hayatları boyu. Biz onları, onlar ise aramaya canlarını feda ettiği özgürlüğü düşlerler. İşte bu yüzden üzümlerin kabuklarını soy, soy ki hepsi bittiğinde onları görebilesin."
"Kabuklarını soymanın nedeninin piyonların üzümlerin kabuklarına kendileriyle donatmasından dolayı mı?"
"Evet." Başını sağa doğru hafifçe eğerken boğazıma kadar yükselen tüm kelimeleri yutmak durumunda kalmıştım. Önüme döndüm, sinirle odama ilerlerken artık ne dergi hakkında olan aramaları ne de Zhang Yixing ile çıkan haberlerimizi umursayabilmiştim. Dünya büyük bir boşluktu, bedenim ise rüzgara tapardı.
¤ ¤ ¤ ¤
Elveda, dersin. Saçlarından düşen kelimelerle tek bir cümle dahi kuramazsın. İnsanlar aşılması güç bir kuyu gibilerdi. Ne zaman kalpleri olduklarını hissetseler, aynaya bakmazlar. Ayna onlara kelimeleri gösterir çünkü. Bu kelimeleri bulduğun anda ise en başından beri arayışımızın asıl nedeni olan piyonlar açığa çıkardı. Dünyalara fazla aldanmayın. Dünyalar belki de senin kopyalarının can çekiştiği cehennemlerdi evet, ancak orada piyonlar yoktu. Tekrar tekrar aynaya baktığım, baksam da piyonların ve kelimelerin beni bulamadığı dönemdeydim. Bu dönemin sonu biraz çelişkili olacaktı. Neyi ararsan, onu bulamazsın. Neyi aramazsan da onu bulursun. Dünya bana bunu öğretti. Belki piyonlarım olsaydı öğreneceğim, buraya söyleyeceğim çok şey olurdu elbet.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kafamda döner durur o eski sinemalar, cebimde ölmüş filmler var // sulay
Fiksi PenggemarBir tiyatro yazarının eve geri dönüşü ve üzümler, o lanet kabuğundan ayrılma hissiyatına tapan üzümler. "Özgür olmak istiyorsan o üzümleri lanet kabuğundan ayırmalısın. Unutma, portakallar asla kabuklarından ayrılmak istemezler ama üzümler buna tapa...