Elvis Presley - Heartbreak HotelGece, gece olalı böyle zehirli vakti bana hediye etmemişti. Odamdaydık. Evet, her şey normal sadece odamdaydı ve ben çürüttüğüm yorganım ile Chanyeol'un kendi albümlerine bakarak, ben böyle albüm mü çıkardım, diye şaşırırken bir yandan annemin elindeki otuz kiloluk telefon ahizesiyle, Junmyeon Baekhyun seni arıyor diye bağırmasını dinliyordum. İşin korkunç yanı ise yatağımda uyuyor taklidi yapmaya çalışarak hepsini engellemeye çalışıyordum, yani onları engellediğime ciddi ciddi inanıyordum.
"Junmyeon," diyerek yanıma yattı Chanyeol, uyuyor olduğumdan ona dönmedim. "Uyumadığını biliyorum."
"Uyuyorum." O kadar inançlıydım ki bu konuda, dışarıdan biri olsaydım bu inancımı alkışlardım.
"Ne yani King olmam seni şaşırtmadı mı?" Omuz silktim. "İyi," dedi hafif trip atan bir tonda. "Ben de giderim." Yüzünde herhangi bir ifade yokken ayağa kalktı.
"Dur, ruh hastası." Dedim hafif sinirle. "Nereye gidiyorsun?"
"Bulurum bir yer."
"Gitme." Sesimdeki buzlar odanın parkelerinden daha soğuktu. "Yoksa delireceğim gitme." Durdu ve hiç sormadan pat diye yanıma yattı.
O gecenin ilerleyen vakitlerinde ruh hastası Chanyeol ile yıldızları saydık. Saymaktan bıkınca durmadan konuştuk. Onun yanında bir çınar değildim, sadece öylece yıkılıvermiş bembeyaz bir binaydım. Önceden ondan nefret etmeme alınmış hatta gecenin bir vakti gerçekten de trip atmış olsa da o da bir rock yıldızından çok senin benim gibi bir deliydi. Baekhyun'un nerede olduğunu sorgulamak asla istemedim. Ki istememem de hiçbir işe yaramadı. Nereden bulduysa bir merdiven bularak açık camımdan içeriye girdi heyecanla.
"Bu kim?" Dedi Chanyeol hiç şaşırmayarak veyahut yargılamayarak. Omuz silktim.
"Bir numaralı fanın." İç çektim. "Seni kokundan bulmuş olmalı." Baekhyun heyecanla yatağa zıplarken alttan alttan bacağını bir rezil hareket yapmasın diye çimdikliyordum. Delinin tekiydi sonuçta. Ki konu Chanyeol olunca...
"Kalk," dedi Chanyeol'un ayak bileğini tutarak. "Evleniyoruz."
"Yuh." Dedim artık ayağımla kolunu dürterken. "Bu kadarını ben bile beklemiyordum." Aklına bir şey gelmiş olmalı ki aniden duraksadı.
"Bu seni nereden tanıyor Myeon şekerim?"
"King benmişim." Chanyeol hafiften gülümseyerek. "Junmyeon'un mektup arkadaşı olan."
"Aman tanrım." Derin derin nefes alıp vermişti sakinleşmek adına. "Siyah zarf ile mektup yollayıp içimizi karartan sen miydin?"
"O benim rengimi temsil ediyor." Ayağını sallayarak Baekhyun'un tutuşundan kurtulurken başını yardım ister gibi tavana bakmıştı.
"Yemişim rengini." Dedim yüzümü buruşturarak. "Hepimiz şarkı kayıt etmeye giderken pembe tütü giydiğini biliyoruz. Ayrıca, en sevdiğin renk siyah değil, hangi renk olduğunu bilmiyorum ama siyah değil. Ki lütfen boş boş ben dertliyim havalarına girme. Burada en büyük dertli gene benim."
"Nasıl?" Kaşları kalmış bir ifade ile kulaklarından kalan son aklı da öylece akıp gitmiş olan bana doğru dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kafamda döner durur o eski sinemalar, cebimde ölmüş filmler var // sulay
FanfictionBir tiyatro yazarının eve geri dönüşü ve üzümler, o lanet kabuğundan ayrılma hissiyatına tapan üzümler. "Özgür olmak istiyorsan o üzümleri lanet kabuğundan ayırmalısın. Unutma, portakallar asla kabuklarından ayrılmak istemezler ama üzümler buna tapa...