Mektebin ilk haftalarında bir pazar günüydü. Sörler bizi Kâğıthane tarafına gezmeye götürmüşlerdi.Sörler, sokakta gezmeyi pek sevmezlerdi ama nedense o akşam karanlığa kalmıştık.
Ben, taburun en arkasında yürüyordum. Bilmem nasıl oldu? Bir aralık farkına varmadan arkadaşlarımla aramdaki mesafeyi dehşetli surette açılmış buldum. Beni her zamanki âdetim üzerine en önde gidiyor zannetmiş olacaklar ki hiçbir taraftan bir ses çıkmıyordu. Derken yanımda bir gölge belirdi. Baktım, Mişel...
-Sen misin Çalıkuşu? dedi. Niçin böyle kendi kendine, yavaş yürüyorsun?
Sağ ayağımın bileğine sarılı mendili gösterdim:
-Biraz evvel oynarken düştüğümün, ayağımı yaraladığımın farkında değilsin galiba... dedim. Mişel, fena kız değildi. Halime acıdı.
-İster misin sana yardım edeyim? dedi.
-Herhalde beni arkana almayı teklif edecek değilsin...
-Tabii hayır... Buna imkân yok... Fakat koluna girebilirim, değil mi? Öyle değil... Kolunu omzuma at... Daha kuvvetli... Ben de seni belinden tutayım... Yükün biraz hafifler... Nasıl, yürürken daha az acı hissetmiyor musun?
Dediğini yapmıştım. Hakikaten iyi oluyordu.
-Mersi Mişel, dedim. Sen çok iyi bir kızsın... Biraz yürüdükten sonra Mişel:
-Biliyor musun Feride, dedi. Bu pozda yürüdüğümüzü gören arkadaşlar ne zannedecekler?
-Ne zannedecekler?
-Feride de âşık olmuş... Mişel'e derdini anlatıyor, diyecekler...
Birden durdum:
-Doğru mu söylüyorsun? dedim.
-Elbette...
-O halde hemen kolumdan çık.
Bu emri verirken bir kumandan gibi serttim.
Mişel, beni tutmakta devam ederek:
-Koca budala, dedi. Nasıl buna ihtimal veriyorsun?
-Budala mı? Niçin?
-Herkes senin ne olduğunu bilmez mi?
-Ne demek istiyorsun?
-Hiç... Sanki senin böyle bir maceran olamayacağını... Kimse ile kur yapmana ihtimal olmadığını...
-Niçin?... Beni çirkin mi buluyorsun?
-Hayır... Çirkin değil... Belki hatta güzel... Fakat ıslah kabul etmez surette saf, aptal...
-Benim için böyle mi düşünüyorsun?
-Ben değil herkes öyle düşünüyor... Sevgi işinde Çalıkuşu bir hakiki gourde'dur, diyorlar.
Türkçesini pek iyi bilmiyordum ama, gourde Fransızcada asmakabağı, sukabağı, balkabağı gibi bir manaya gelirdi. Hangisi olursa olsun fena şey... Zaten kısa boyum, kalınca vücudumla bu kabaklardan birine de pek benzemez değildim... Şu halde Çalıkuşu'ndan sonra bana bir de gourde diye isim takılırsa, dehşet... Ne yapıp edip bu haysiyet kırıcı tehlikenin önüne geçmek lâzım.
Yine ondan öğrendiğim bir jestle başımı Mişel'in omzuna koydum, manalı bir yan bakışla hazin hazin gülümsedim:
-Siz öyle zannededurun.
-Ne söylüyorsun, Feride?
Mişel, durmuş hayretle bana bakıyordu. Ben, boynumu çarptırarak tasdik ettim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çalıkuşu
General Fiction"Dördüncü sınıftayım. Yaşım on iki kadar olmalıydı. Fransızca muallimimiz Sör Aleksi bir gün bize yazı vazifesi vermişti. "Hayattaki ilk hatıralarınızı yazmaya çalışın. Bakalım neler bulacaksınız? Sizin için güzel bir hayat temrini olur" demişti. Hi...