Arkadaşlar öncelikle bu bölüm biraz geciktiği için özür diliyorum. Diğer bölümleri daha hızlı yazmaya çalışacağım. Ayrıca bu bölüm fazla olayın aksine daha çok hikayenin evreni ile ilgili bilgiler edineceğiniz bir bölüm oldu.Keyifli okumalar ^^
Jim ,oldukça ıslak ve rahatsız geçen gecenin bitmesine gerçekten çok sevinmişti.Yağmur durduğunda Marco'nun kolundaki saat sabah 7'yi gösteriyordu. Ama etraf hala karanlıktı ve üstlerindeki kara bulutlar gidecekmiş gibi durmuyordu. Geceye göre daha az olan karanlığın içinde yaklaşık dört saattir sabit hızla yürüyorlardı. Dale, Jim uyanmadan önce gidip birkaç meyve ile dönmüştü. Jim bu ıssız toprak yol üstünde bunu buldukları için memnundu. İki gündür hissettiği açlığını çürük meyveyle de olsa biraz bastırmıştı. Bunu diğer çocuklardan 3 kat fazla yiyerek yaptıysa da, çocuklar seslerini çıkarmamışlardı.
Marco, diğer çocukların gece boyunca yol aldığını ve onlara bir iki güne yetişeceklerini söylemişti. Jim nereye gittiğini sorgulamıyordu. Zaten bu çocuklardan ayrılırsa tek başına hiç birşey yapamazdı. Sadece birşeyler hatırlamak istiyordu. Bir kaç defa denediyse de başına giren dayanılmaz ağrı ona engel oluyordu.Tek hatırladığı şey o masum küçük kız yüzü ve onun, Jim'i korkuya boğan sesiydi.Kız ve ses ona çok tanıdık geliyordu ama Jim ne kadar denediyse de kim olduğunu hatırlayamıyordu.Öylece yere bakıp yürürken en önden giden Dale'ın sesiyle düşüncelerinden sıyrıldı.
"Durun."Marco aniden durunca Jim ona çarptı.
"Ne gördün ?" diye seslendi uzun boylu çocuk."Ölü bir tane." diye yanıt verdi Dale. Gözlerini ileride tek bir noktaya kitlemişti ve yavaşça yaklaşıyordu.
Jim daha iyi görebilmek için biraz sağa kaydı. Hala karanlık olan ortamda, ileride, toprak yolun üstünde bir silüet yatıyordu. Hareketsizdi ama Jim onun uyuyor olabileceğini de düşündü."Dikkatli ol" dedi Marco. Olası bir kötü durum için o da Dale'ı savunabilmek için yaklaşmaya başlamıştı.
Jim arkada durup, mesafesini koruyor ve izliyordu. Kendini hazırlamıştı. Eğer tekrar dövüşmeleri gerekirse dövüşecekti.
Yaratığa iyice yaklaşan Dale yaratığa yukarıdan baktı. Sonra arkasını dönüp:
"Gerçekten ölü" dedi. "Çabuk gidelim buradan."Marco onaylarcasına başını salladı. Ardından ikisi birden hızlarını arttırıp toprak yolda yürümeye devam ettiler. Rahatlayan Jim de peşlerine düştü.
Yaratığın yanından geçerken Jim, yaratığı öylece süzdü.Aynı eski evde onlara saldıran şeye benziyordu. Sivri pençe ve dişler, soluk gri renk, insanımsı uzuvlar.Ama ne kadar dikkatli baktıysa da bir kuyruk göremedi. Jim yerde biriken siyah kanı takip edince boynunun sivri bir alet ile delindiğini fark etti. Yaratık ölene kadar, can çekişmiş olmalıydı. Tam arkasını dönüp diğerlerine yetişmek için hareketlenecekti ki başına giren inanılmaz ağrı yüzünden, iki büklüm olup yere yığıldı.Kulakları çınlıyor, başı dönüyordu. Çok uzaktan ve boğuk gelen koşuşturma sesleri duydu.Bir anda beliren ağrı, sanki her saniye katlanıyordu. Ellerini başının arasına alarak kıvranmaya başladı. Dişlerini,ayak parmaklarını ve gözlerini delicesine sıkıyordu. Sonra birşey gördü.
Bir bahçede oynayan küçük bir kız ve arkasında gülümseyen yaşlı bir adam. Kız koşuşturdukça arkasındaki adam da onu kovalıyordu. Kız yüzünü Jim'e doğru çevirip gülümsedi. Bu daha önce gördüğü kızdı. Yeşil gözlü minik sevimli kız. Sonra yaşlı adam da ona bakıp başını eğdi ve sahne değişti.Bu sefer geniş bir odada ayakta duruyordu ve karşısında yine aynı yaşlı ve gülümseyen adam vardı. Her yeri kılıç, kalkan motifleri ile dolu odada ona birşey uzatıyordu. Jim ne uzattığına bakınca uzun bir japon kılıcı olduğunu gördü. Kılıcı alıp adama gülümsedi. Sonra herşey yok oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünyanın Sonu: Hayatta Kal!
FantasíaUyandığınızda hiç birşey hatırlamadığınızı düşünün.Hiç bir açıklama yapmadan sizi öldürüp öldürmemek için tartışan bir grup insan düşünün.Dışarının korkunç olduğunu ve kaçmanız gerektiğini, dünyanın tamamen değiştiğini ve bütün bunların arasında hay...