2

483 53 56
                                    

• The Neighbourhood - Reflections

Gitmeden önce sehpaya bıraktığı kutuyu ellerim arasına aldım. İçinde ne olduğunu merak etmiyordum açıkçası, ama bunun o tarafından verilmesi olayların gidişatını farklı kılıyordu.

Kapağı yavaşça açtım, kutu tamami ile açıldığında ise onu yere fırlattım.

İçinde küçük bir kahve kupası vardı, fakat üzerini muhtemelen kıytırık bir marketten aldığı ucuz siyah keçeli kalemle karalamış ve her tarafını berbat etmişti.

Altındaki notu çıkardım. Üzerinde küçük bir daire vardı ve altında küçük harflerle 'Günde sadece bu kadar içebilirsin.' yazıyordu.

Ve onun da altına not düşmüştü, aynen şöyleydi:

Lee Jeno'dan dünyaya pek uğramayan hayalet Jaemin'e küçük bir not: Kahve kupası nasıl, beğendin mi? En az kafan kadar dağınık, ha? Haksız sayılmam fakat beni haklı bulmadan önce bence odama uğramalısın.

Aptal.

Kabul ediyorum, bu adam iki yüzlü herifin tekiydi fakat şükürler olsun ki bu espri seviyesinde hiçbir oynama yaşatmamıştı.

Kupayı alıp mutfağa adımlarken neler yapabileceğimi düşündüm. Hyuck gelmezdi, tabii ki. Jeno da muhtemelen dışarı çıkıyordu. Eh, geriye de hiçbir şey kalmadı.

Sanırım bir şeyler karıştırmam gerekecekti.

Karıştırmaktan kastım, iş çevirmek falan değil. Bir arşivime uğrayacağım, eski şarkılarımın tozunu süpürür yeni bestelerime katarım, fena mı?

Kağıttaki daire genişliğinde bir kaşık ararken, durup ne yaptığımı sorguladım. Cidden, ne yapıyordum ben? Her lafını eksiksiz olarak dinleyemezdim ve bunda zerre mantık yoktu.

Lee Jeno, beni asla dinlemezdi.

Ve yemin ederim ki, ölümü bu yüzden olacaktı.

Ve ben de bir günlüğüne, ki bu uzun sürelere dağılabilir, kuralları çiğneyip onu es geçeceğim.

Özür dilerim Jeno, sadece fazlasıyla yorgunum.

Kahvemi yaptığımda kulbundan tutmaya özen göstererek elime aldım ve kendi odam olmayan fakat günümün çoğunu geçirdiğim mekanıma adımladım.

Cehennemdeydim, fakat bu cenneti yaratamayacağım anlamına da gelmezdi.

Yere oturup tavanı seyrettim, aptal Hyuck, bütün kelebekleri yamuk çizmiş.

Gülümsememe engel olamazken çekmeceleri karıştırdım. Eskimiş olan kağıt ne zaman parmaklarıma değse tüylerim diken diken oluyordu, bu duyguyu hiçbir şeye değişmezdim muhtemelen. (Lee Jeno büyük bir istisnaydı.)

Parmaklarım kağıtlar arasında dolaşırken aniden durdu.

Tanrım, bu çocuğun karşıma çıkmaktan vazgeçmesi gerekti.

Az önce parmaklarım ve güçlü hislerim tarafından yakalanmış olan kağıdı çürümüş çekmecenin içinden çıkardım.

Ayaküstü yazdığı bir şarkıydı bu.

Lakin hiç de öyle durmuyordu.

Lee Jeno farklıydı, yaptığı hiçbir şey nedensiz ve ansızın olmazdı. Hep bir şeyler için uğraşır fakat aynı zamanda da böyle şeylerin gereksiz olduğunu savunurdu. Dengesizin tekiydi.

"Kelebeklerle dolu cennetinden sana bakıyorum,"

İlk satırları okuduğumda bir süre durup tavanı seyrettim. Kelebeklerle dolu cennet ha? Lee Jeno, şairane bir varlıksın.

"Perelerini kapatma, çünkü seni görüyorum,
Cehennemine düştün fakat çıkışı bende görüyorsun,
Ancak bilmiyorsun, bilmeyeceksin,"

Tamam, devamını okumak istemedim. Bu fazla depresifti, en az bir Lee Jeno kadar. Ne kadar çok Lee Jeno dedim değil mi? Ağız alışkanlığı işte.

Kağıdı kenara bıraktım. Bunun ayaküstü yazılmış olma ihtimali sıfırdı, aynı bizim tanışmamızın tesadüf olması gibi.

Sahiden, çok garip tanışmıştık ya.

Gecenin üçünde, şehrin dışındaki çöplükte.

İkimiz de bir enkaz olarak gelmiştik. O, kendini arıyordu. Ben ise kendimi arındırıyordum.

Kağıtları ateşe attım. Açtım, yırttım, dağıttım ve attım. Yandılar gözlerimin önünde, tüm anılarım kül oluyordu ve ben manyak gibi gülüyordum.

Belki de hayatımın en güzel gülüşüydü bu, çünkü bana Lee Jeno'yu bahşetmişti. Tanrı'ya şükrettim.

Elindeki ipleri, kafasındaki şapkası ve üzerindeki bol tişörtü ile.

Tanrı, Lee Jeno'ydu.

Yanıma yaklaştı, sessizce oturdu. Yüzüme baktı, bir şey demedi. Bir şey demedim. Konuşmadık, sadece önümüzdeki alevde kendimizi görür gibi yanışımızı seyrettik.

Ardından, eve birlikte yürüdük, şükürler olsun evlerimiz yakındı. Yoksa Lee Jeno hayatta benle gelmezdi, tanırdım onu. Kendimden bile iyi.

Şimdi ayrı ayrı yerlerdeydik. Artık eskisi gibi uğramıyordu evime fakat hep aklımdaydı, hiç çıkmamıştı oradan. Çıkmazdı da, Lee Jeno böyleydi işte.

Elvedaları sevmezdi fakat sürekli terk ederdi beni. Yanıma uğramazdı fakat hep benimleydi, dengesizin tekiydi. Hiçbir şeyimdi, ama her şeyimdi de.

Lee Jeno beni severdi, ölüm sebebimi ellerim arasına bırakacak kadar.

_

bu kitabi oylesine yaziyorum
o yuzden mantik hatasi, sacma betimlemeler ve klise mevzular varsa kusura bakmayin
gerci, baksaniz da bir sey fark etmez

instant crush, nominHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin