3.BÖLÜM: GÖNÜLSÜZ KONUK

747 108 44
                                    




🪶


3. BÖLÜM:


GÖNÜLSÜZ KONUK



Uzi, Vur
Elizaveta, Trap



Ruhun direniş sürecinde titrer ayaklar, sönmez alevler; öfkeden, geçmişten, yaralardan türeyen alevler, güzelliğin ve mutluluğun ormanındaki bir ağaç dalını ucundan öperek ataşe verir. Cennet hüzünle boğulur, cehennem kül için dövünür. Karanlığın içerisinde ilerleyen kırmızı noktalı sis tabakası eninde sonunda sahibini bulur ve sonrasında, cehennem tahtına yeni bir şeytan oturtturulur.

Ben yeni şeytanı gördüm. Otuz iki saat önce, kendi gözlerimle. Kalbimin göğüs kafesimin altında olduğuna emindim ama sonrasında yok olup gitmiş gibiydi, tık etmedi. Damarlarımda dolaşan kan dondu ve düşüncelerim; ruhumu saçından sürükleyerek geçmiş zaman doğru sürükledi.

O gece geri döndüm; kanlı koridora, parmak izleriyle kaplı altın sarısı kapı koluna, sandalyedeki gözü yaşlı adama ve ona. Bıçağı duvara sürttüğünde çıkan o ses şimdi yeniden kulaklarımda çınlıyordu, merhametsizliğinin sesi gibi. Onu unutmam imkansızdı, daha önce hiç o kadar siyah renkte gözler görmemiştim çünkü.

Karşılıklı oturduğumuz her dakika bir parazit gibi beni içten içe tüketti. Ayağa kalkıp var gücümle güvenliğin yanına koşmak, onlardan yardım isteyip 155'i aramak istiyordum. Karşımdaki bu adam Yasin Öksüz ve belki de daha nicesinin katiliydi, biliyordum bunu, iki tarafında oturan Yamaç ve Enis ise bizi o gece kovalayanlardı.

Onunda bakışları bir süredir üzerimdeydi. Locada herkes birbiriyle tanışıyor, sohbet edip hangi okullarda okuduğumuz hakkında konuşurken onun tek yaptığı şey bana çakmak çakmak çakan gözlerle bakmak ve ara sıra Aleda'nın sorularına kafa sallamaktı.

''Ee,'' dedi Enis, ortamdaki gerginliği sezmiş gibi rahatsız hareketler yaparken. ''Hep Aleda konuştu. Siz ne okuyorsunuz?''

Dikkatini dağıtmak için başımı çevirip Meyra'ya döndüğüm sırada, o çoktan hazırlığını yapmıştı. ''Ben Psikoloji okuyorum, Baler'de Güzel Sanatlarda.''

''Güzel Sanatlar?'' diyerek kaşlarını kaldırdı Karga, ilgimi tekrar üzerine çekebilecek bir şekilde. ''İyi çizim yapar mısın peki?''

Sesindeki o ima, enseme şüphenin nefesini üfledi. Biliyor olamazdı, yüzümü hiç görmemişti. Sürekli önüme bakarak koşmuştum ve beni yakalayamamışlardı, bilmesine imkân yoktu. Bu sadece her sanatçıya sorulan o basit sorulardandı o kadar.

Aleda benim yerime, ''Ohoo, bir portre çiziyor inanamazsınız gerçek gibi,'' dediğinde tekrar önüme döndüm. Onun bakışlarına maruz kalmak istemiyordum. ''Fotoğraf makinasından çıkmış gibi çiziyor her şeyi. Onda bir sürü cevher var zaten.''

Dirseğimle Aleda'yı dürtüp, ''Yeter,'' dedim. Beni onlara anlatmasını istemiyorum.

Karga, bacağının üzerine attığı ayağını indirip dirseklerini dizlerine dayayarak öne eğildi. ''Bir gün beni de çizer misin? Merakım vardır böyle şeylere, iyi bir model olacağıma söz veriyorum.''

Deli gibi çarpamaya başlayan kalbime rağmen, ''Canlı model çizmiyorum,'' dedim. ''Artık çizmiyorum.''

Karga merakla gözlerini kısıp çenesini yumruğuna yasladı. ''Öyle mi?'' diye sordu, söylediğime inanamamış gibi. ''Sokaktaki insanları da mı çizmiyorsun? Yolda, otobüste ya da metroda gördüğün insanları da mı?''

KARGAYA YÜZ ELLİ YIL HÜZÜNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin