on sekiz'otur şurda iki dakika bir şey anlatacağım sana

574 48 40
                                    

jackson dakikalar önce kolundan sürüklenerek indirildiği sahnenin yarattığı bocalamadan sıyrılamadan kulubün arka tarafına çekilmiş ve bir çift kedi gözün yüzüne tırmanan irisleriyle soğuk duvara yaslı bulmuştu kendini. her zamanki gecelerden biriydi, dj kabininde insanları eğlendirirken bir öncekilerden farklı olarak elinde gin şişesiyle birlikte sağa sola sallanarak delicesine içiyordu.

kendine yediremediği birçok şey vardı. aldatılmasını zar zor hazmetmiş olsa da doona' nın canını yakamamış olmak canını sıkıyordu. bir dertten kurtulmadan bir başka derde kanat geren kolları sıradaki hedefini de jaebum' da bulmuştu. ilk başta onun da kandırılıyor oluşuna üzülmüş, arkadaş babında bir yol izlemeyi tercih etmişti. ancak kendinin de farkında olduğu üzere kanatları kalbini savunmaya yetemeyen bir adam olarak oyuncu bozuntusundan etkilenmeye başlamıştı.

her geçen gün değişen durumlar onu bu girdaba daha çok çekiyor, jaebum'un patileri arasından bir türlü sıyıramıyordu kendini.

şimdi ise bulanık zihninin tek eseri kollarına mengene gibi yapışan ellerin sahibiydi. çift kişilikli gibi davranması jackson' ın da pek sağlam olmayan psikolojisini alt üst ediyordu resmen.
buğulu gözlerini kırpıştırıp sızlayan sırtını duvardan ayırmaya çalıştı ancak nafile bir çabaydı onunkisi. güçlü kollar kaslı üst kolunu sertçe kavramış ve adeta kendi bedeniyle duvar arasında mıhlamıştı jackson'ı.

dili yuvarlana yuvarlana konuşmaya çalıştı.

"bı-raksana be-beni aptal kedi!" güçsüz tıslamaları kulüpten yükselen gürültülü müziğin arasında kayboldu.
dudaklarını birbirine bastırıp sıkıntıyla ofladığında ortaya çıkan görüntü titreşen bebek dudaklarından farksızdı adeta. jaebum' un çakmak çakmak olan gözleri pembe dudaklara kaydığında birkaç saniye afallamış ve kendini toparlayarak tekrardan küçük, bayık gözlere tırmanmıştı.

"ne var sanki bu kadar içecek, leş gibi kokuyorsun wang." tok sesi jackson' a ulaştığında duvara iyice sırtını bastırarak kıkırdamaya başlamıştı esmer oğlan.

yüzünü turlayan kedi gözlerin altında bir süre gülmeye devam etti, daha sonra iki yana kıvrılmış olan dudaklarını birbirine bastırıp düz bir çizgiye çevirdi. anlık topladığı eski gücüyle kollarındaki elleri sertçe savurduğunda jaebum beklemediği atak karşısında dengesizce geriye doğru iki üç adım atmış ve dar aralıkta arkasında kalan çöp konteynırına çarpmıştı dirseklerini. kendini geri çekemeden yakasına sarılan iki elle burnu ucundaki sinirden kızaran yüze baktı şaşkınca.

"s-seni çok pis dövmek istiyorum! o beyaz yanaklarının üzerinde mor lekeler oluşturmak istiyorum ım jaebum!" alnını kendinden uzun olan bedenin çenesine bastırdı sertçe jackson. hızlı hızlı aldığı nefesleri ardından bıraktığı soluklar jaebum' un gerdanına sızıyordu daha sonra.

"ama bir yandan da parçalanana kadar öpmek istiyorum." diye devam etti güçsüzce. alnını yukarı kaydırdı biraz daha, jaebum' un dudakları saç diplerine baskı yapıyordu şimdi.

" bunu neden kendime yapıyorum, en baştan hiç yaklaşmamalıydım sana. sikik bir intikam için yapmamalıydım işte!" fark etmeden burnunu çekti seslice, jaebum ise bir tepki vermeden dili çözülen genci dinliyordu.

"biliyor musun seni kandırdım," gözlerini yumdu. "aslında kandırmadım." güldü, bu samimiyetten oldukça uzak bir tepkiydi. "senin yüzünden dengesizin teki oldum aptal kedi!"

başını geri çekip dolu gözlerini jaebum' a dikti. "kandırmadım işte seni! tamam tesadüf değildi hiçbir karşılaşmamız. aptal choi yanlışlıkla da etiketlemiyordu seni gönderilere... hepsi beni fark etmen içindi." gözlerini sıkıca yumup geri açtı. jaebum' un ifadesiz yüzü diğer söyleyecekleri için pek destekleyici olmuyordu.

breathe me. jackbum ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin