♪♪♪
♪♪♪
o hayatında gördüğü en güzel çocuktu, yüzü gözü kan içinde olsa da, yerde baygın bir şekilde yatıyor olsa da onun güzelliği yüzünden afallamış hiçbir şey yapamamıştı.
park seonghwa takım elbisesine bulaşacak çamura aldırmayıp yerde yatan çocuğu kucağına aldı, çünkü o temizliğe takıntılı derecede önem verirdi, ve şoförüne arabayı park etmesini söyledi.
"efendim yetişmemiz gereken bir konferans var."
park seonghwa evinin merdivenlerinin çıkarken ardında bıraktığı şoföre aldırmayıp zili çaldı.
evdeki yardımcılarından wooyoung (wooyoung seonghwa'nın en yakın arkadaşıydı o evde onunla birlikte büyümüştü.) seonghwa'ya kapıyı ne olduğunu anlamayarak aval aval baktı."misafir odasına çıkmamız gerek wooyoung." dedi otoritel sesiyle ve topuklarının yankısını koca evde işitip alt kata doğru ilerlemeye başladı.
"sen gitmiyor muydun? bu kim?"
"bilmiyorum wooyoung sadece bana yardım et."
wooyoung seonghwa'nın önüne geçerek misafir odasının kapısını açtı ve odayı havalandırdı.
seonghwa yatağa usulca yatırdı çocuğu, cansız gibiydi bedeni. yine de güzelliğinden ödün vermiyordu.
wooyoung getirdiği temizlik beziyle seonghwa'nın takım elbisesini silmeye çalıştı fakat seonghwa mahcup olarak geri çekildi.
"saçmalama, ailem burada yok woo. bana arkadaşınmışsın gibi davran, engelin yok buna."
"üzgünüm sadece alışkanlık."
seonghwa bulunduğu dünyaya göre fazla düşünceli ve merhametliydi. o başkan park'ın oğluydu, annesi ise ülkenin en ünlü ressamlarından biriydi.
çocuklarını "dünya senin etrafında dönüyor" şeklinde büyütmeye çalışsalar da seonghwa böyle büyümemişti."temiz kıyafet getirir misin? bir de şoföre odasına gitmesini söyle lütfen."
"tamam tamam hemen gidiyorum."
seonghwa wooyoung'un gidişinin ardından yatakta yatan çocuğa biraz daha yaklaştı ve çocuğun yüzünü güzelce inceledi.
gözünün yanında bir doğum lekesi bariz görünüyordu, yanaklarına bulaşan çamur yüzündeki kanlara karışmıştı.