♪♪♪♪♪♪
"15 yıl sonra tekrardan, tekrardan bana ihtiyacı olan birini kurtaramadım."
"gözlerim yaşardı başka bir şey gelmedi elimden."
"neden tanrım?! neden sadece ruhumun parçalarını elimden alırsın? neden mutlu olmam için izin vermezsin?"
seonghwa koşarak arabasına doğru ilerlerken bağırarak söylediği şeylerin bilincinde değildi. tüm şirket çalışanları yaşanılan kaosun nedenini sorguluyordu.
seonghwa arabayı çalıştırarak hızla sürmeye başladı ve ev telefonuna bağlandı.
"alo alo wooyoung. çok kötü bir şey yaptım. kahretsin çok kötü. yok olmak istiyorum." hıçkırmaktan kelimeleri doğru düzgün telâffuz edemeyen seonghwa'nın durumu giderek güçleşiyordu.
"sen ağlıyor musun? ne oldu lan?" wooyoung'un korkudan kulakları uğulduyordu.
"babamı ara nolursun. alt üst tüm sokakları aratsın. yalvarırım sana tüm şehri arasınlar. yeosang... wooyoung yeosang-"
wooyoung yeosang'ın adını duyduğu sırada kendi elleriyle yazmış olduğu alışveriş listesini düşündü. bu eller onu ölüme itelemişti.
seonghwa buğulu gözlerinden dolayı yolu göremiyor aniden fren yapıp duruyordu.
telefonu kapamak aklına bile gelmemişti. wooyoung çağrıyı sonlandırmış ve bay park'ı aramıştı.ne diyebilirdi ki? yeosang'ı tanımıyorlardı bile. tanımadığı birini aratmazdı adamlarıyla.
wooyoung derin nefes alıp telefonu kulağına getirdi ve gözyaşlarını sildi. korkudan elleri tir tir titriyordu.
"alo bay park. oğlunuz seonghwa'nın nerede olduğunu bilemiyoruz. ilçenin sokaklarını aramak için birkaç kişiyi yollayabilir misiniz?"
"ne demek seonghwa'nın nerede olduğunu bilemiyoruz. dalga mı geçiyorsun benimle?"
"lütfen bay park." eliyle ağzını bastırarak hıçkırığını kesmeye çalıştı ve devam etti.
"çok endişeleniyorum nolursunuz yardım edin. karşılığında her şeyi yapacağıma yemin ederim.""ah tanrım. ne tür bir oyun bu! tamam eve yolluyorum çocukları."
"minnettarım size. lütfen bayan park'a söyleyip onu endişelendirmeyin. iyi günler dilerim."