♪♪♪
♪♪♪
wooyoung'un peşinden her işe koşturmaya çalışan yeosang harap olmuştu. yorgunluktan ayakta duracak hali yoktu sadece sıcak bir duş alıp uyumak istiyordu.
akşam yemeğini wooyoung'un annesiyle birlikte hazırladı ve salınarak odasına geçti.
yatağa oturmasıyla telefonun çalması bir olmuştu.
"yeosang odama gelir misin?"
arayan seonghwa'ydı.
"elbette."
telefonu hızla kapatıp üst kata çıkmak için odasından çıktı.
kapıya vurup odaya girince saçları dağılmış bir seonghwa'yla karşılaştı. eşofman giymişti ve üzerindekiler vücudunu çok kıvrımlı gösteriyordu. yeosang karşısındaki adamın tanrı olduğuna emindi, ya da onun güzellik elçisiydi. bakışları ince belinden ayrılmıyordu.
"bu halin ne yeosang?"
"ne varmış halimde?"
"çok yorgun gözüküyorsun."
seonghwa yeosang'a bir adım yaklaştı ve saçlarına dokundu.
bu dokunuş burnunun yanmasına yetmişti. yeosang'ın saçlarının yumuşaklığı eski anılarını hatırlatıyordu ona."öğrenmeye çalışıyordum sadece."
seonghwa yeosang'a baktığı her bir saniyede dehşete düşüyordu. öyle saf bir güzelliği vardı ki, öyle narin gözüküyordu ki. aklını başına alamıyordu.
"yorma kendini."
yeosang bakışlarını kaçırıp yutkunuyordu.
"beni neden çağırmıştınız?"
"hiç."
"hiç?"
"sadece nasılsın diye sormak istemiştim."
"bunu telefonda da sorabilirdiniz."
"canım istedi. bu kadarı yetmez mi?"
yeosang bir şey demedi ve dudaklarını yaladı.
seonghwa'nın yakıcı bakışları yeosang'ın her uzvunda geziniyordu."bay hwa... şey duş almam gerek. nerede duş alabilirim?"
"benim odamda alabilirsin. wooyoung'ların odasında da alabilirsin ama annesi çok pimpiriklidir. belki de rahatsız olur."