Göksemin, cebindeki paranın tamamını şoföre uzatıp son kez teşekkür etti. Peşindeki kendisini kaç defa öldürmeye çalışan adamlara yakalanmadan taksiyi son anda fark edebildiği için hala şanslı hissediyordu.
Yürümeye başladığında etrafını kolaçan ederek ilerlerken telefonda hala soru sormayı bekleyen kardeşine, "İkizim beni duyuyor musun?" diye sordu.
Aysemin korkuyla, "Evet duyuyorum. Neler oluyor? Adamlar peşinde mi?" dedi.
Göksemin, kardeşi görmese bile refleks olarak başını salladı. "Evet, peşimdeler ama kaçmayı başardım. Fakat şimdi de sizin peşinize düşebilirler. Gelip sizi alacaktım ama gidip ilerideki bir otelde konaklamam gerekiyor. Siz beni beklemeyin. Geç olmadan arabaya binip çıkın ve ablamın oteline gidin. Ben sabah yanınıza gelirim. Şimdi telefonu kapatacağım. Sabah otelde buluşuruz. Dikkatli olun."
Aysemin, "Biz zaten yoldayız. Aslında-" dese de, telefonun karşı taraftan kapatıldığını duymasıyla kulağından çekip arama kapandı mı diyerek son kez telefona baktı.
Soğuktan elleri hareketsizleşen Göksemin, üşüyen ellerini cebine sokup gördüğü atmlerden birine yanaştı ve para çekmek için bankamatiğe kartını yerleştirdi. Parasını çekene kadar hemen hemen her köşede olan lambalara söverek bir miktar para çekti ve cüzdanına arka cebine yerleştirip geriye döndü. Yirmi metre ötesinde gördüğü kalıplı bir adamı az önce kaçtığı evde de gördüğü için tanıyarak ne yapacağını şaşırdı. Görünmek istemediğinden sağındaki yola kendini attı. Tir tir titrerken bir anda salgıladığı heyecan ve panik hormonları onu koşmaya zorlayınca iki elini hareket ettirerek hızlanmaya başladı. Karşısına şans eseri çıkan tabelada yazan Pembe Otel yönüne doğru sapıp şarkı eşliğinde eğlenen gençlerin önünden fırladı ve diğer mahalleye ilerledi. Arada bir arkasına bakıyor, daha da sessiz olmaya çalışıyordu.
Çok sinirli bir yapıya sahip olup korkmaması gerekse de kaçarken uzaklarda tekrar duyduğu silah sesi, onu yine geçmişte yaşadıklarını hatırlatarak dengesini kaybedip düşmesine yetti. Titreyen ellerinden güç alamadığını fark ettiğinde sakin olmaya çalıştı. Kendisi güçlü bir insandı. Kalkıp koşmaya devam edebilirdi. Travmalarını bir kenara bırakıp hayatta kalmaya odaklanmalıydı.
Aniden hemen yanındaki camiden ezan sesi duymasıyla irkilerek gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı, bir süre karların arasında içinde oturmaya devam edip dua etti. Bir dakika sonra aldığı güç ve cesaretle tek hamlede kendini soğuk zeminden kaldırdı. Hemen evlerin duvarlarına yaklaşıp gözükmemeye çalışarak yavaş yavaş yürümeye başladı. Üç blok kadar saklanmayı başarsa da o sokağa giren bir araba ışığı gördüğünde kim olduğuna bile bakmadan başka bir yola sapıp koşmaya devam etti.
Camiden gelen ezan sesine daha çok yaklaşırken gördüğü otel binasının ışıklarına doğru yöneleyim dedi, fakat binanın köşesini o hızla döndüğü sırada karşısına bir şey çıktığını sanıp elleriyle yüzünü kapattı. Kafasının içine saniyelik giren bir acı hissetti. Kendinden geçip ayaklarını serbest bıraktı ve başının dönmesiyle gelen o ezan sesi, yavaş yavaş kulaklarından silinmeye başladı. Elleri hissizleşti, gözlerini bir daha açamayacakmış gibi sımsıkı kapatmıştı ki hiçlikteymiş hissine kapıldı. Tüm bu hissettiklerinin ardından duyduğu, sadece korna sesi ve gözlerini açtığında gördüğü yabancı bir kızın yüzü oldu.
Tüm bu ani duygu ve vücut değişimleri, aslında iki saniyede olup bitmişti bile.
Korkuyla önce yabancı görünümlü kıza baktı; sonra içindeki çok derin bir sesle, sen az önce bana ne yaptın, diye geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ben Uzaylı Değilim
Science FictionDoğru insanla tanışacağımız günün o sihrini hissetmek istediğimiz zamanı nasıl hayal ederiz? Otobüste yolumuza giderken mi? Yoksa iş yerinde mi? Belki birisi vasıtasıyla, belki de onun bizi bulma hayaliyle... Nasıl ve nerede yaşanırsa yaşansı...