Bölüm 5

34 1 0
                                    

Tecavüz ve Sonrası

"İmdaaaaat! İmdaaaat! Kimse yok mu? Yetişin adam kaçırıyorlar, imdaaat!"

"Kes sesini manyak karı, bütün mahalleyi başımıza mı toplayacaksın lan? Engin tut kolundan şunun, sok arabanın içine, biraz eter koklatın, bayılsın bu salak, yoksa uğraştıracak bu bizi oğlum."

İki kuvvetli delikanlı Engin ve Erol derhal kadını etkisiz hale getirip arabaya attılar. Aysel çoktan kendinden geçmiş, arka koltukta Engin denilen gencin omzuna kaykılmış, arabanın sarsıntıları ile iri memeleri yerinde hoplayıp duruyordu. Bluzunun yaka düğmesi açılmış, bembeyaz diri memeleri insanı cezbedecek şekilde derisinin altında yıpıl yıpıl sallanıyordu. Engin, gözünü iki de bir kadının bu şahane memelerine dikiyor, dayanamıyordu. Erkekliği kabarmış, pantolonundan belli oluyordu. Yutkunup duruyordu devamlı. Elini apış arasına koyup bastırdı erkekliğini. Kendisini sıktı, frenlemeye çalıştı.

Dikiz aynasından Engin'in ıkınıp sıkınmasını fark eden Yüksel, koltuktan arkaya doğru döndü:

"Oğlum sık dişini lan, geldik, aha şurası," diyerek parmağı ile koyu karanlıkta görünmeyen bir yeri işaret etti.

"Ağbi, bir dalayım mı şu göğüslere, harbiden içim gitti, yanımda yıpırdadıkça."

"Dal lan, senden mi esirgeyeceğiz..."

Arabanın içini erkek kahkahaları doldurdu.

Engin, kadının göğüslerini avuçları arasına alp tuttu, sıktı, eğildi, tam ikisinin ortasından öptü. Bir taraftan da apış arasını sıkmaya devam ediyordu.

"Ağbi dayanamayacağım, gelmedik mi daha?"

"Geldik oğlum, işte şu ev, diyerek tek katlı bir köy evini gösterdi. Araba toprak ve çakıl karışık yolda hışırtılar çıkartarak ilerledi ve tam kapının hizasında durdu, farlarını söndürdü. Erkekler arabadan indiler; Yüksel evin kapısını açtı. Engin ve Erol kadını ayaklarından ve koltuk altından tutarak evden içeriye taşıyıp salondaki çekyatın üzerine attılar.

Perdeleri sıkı sıkıya kapalı evde aydınlatma olarak kırmızı gece lambasını yaktılar. Kadın kendinden geçmiş uyumaya devam ediyordu. Erkekler yanlarında getirdiği içki şişelerini açıp yer sofrasına oturdular. Engin, buz dolabından peynir, zeytin, domates, salatalık getirdi, oturup hep birlikte kafayı çekmeye başladılar. Birer kadeh rakı ile hafif de olsa gevşeyen ve çakırkeyif olan genç erkekler, iştahlı ve arzulu gözlerle baygın yatan kadına doğru yanaştılar:

"Oğlum önce ben yatacağım kadınla, tamam mı lan, siz de biraz kabarın, isterseniz okşayın biraz avradı, ha ne dersiniz?" dedi Yüksel.

Üzerindeki işçi tulumunun askılarını omuzundan aşağıya sıyırıp, pantolonun düğmelerini alel acele açan Yüksel kadının boynu altına ellerini geçirip saçlarını avuçları içine alıp bir kağıdı buruşturuyormuşçasına sıktı, burnuna götürüp kokladı. Hiç bir şey kokmuyordu ne yazık ki. Yavaşça kadının üzerine abanırken diğer iki genç hergele de Yüksel ağbilerini taklit ederek kıyafetlerini soyunup attılar yere.

Aysel üzerine abanan ağırlık ile uyumakta olduğu derin uykudan ayılmaya başladı. Yüzüne gömülüp, dudaklarını emen adamın ağırlığından kurtulmak için iç güdüsel olarak iki eli ile onu göğsünden itmeye, altından kurtulmaya çalıştı. Yüksel ve diğerleri aynı anda:

"Kadın uyandı lan, uyandı," diyerek bağrıştılar evin içinde. Şimdi üç erkekte bir telaş meydana gelmişti. Bir anda altında kıpırdanıp, kurtulmaya çalışan kadının varlığı ile neye uğradığını şaşıran Yüksel hergelesi çabuk topladı kendisini: "Eliyle ayaklarını tutun oğlum, çabuk, karıyı kaçırmayalım."

Ah Asiye! Değer mi bunca eziyete! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin