Ağlayan Jane o anı tekrar yaşıyormuşcasına titriyordu. Hâlâ gözlerinin önündeydi Maxine'in gülümsemesi, 'seni seviyorum' diye dudaklarını oynatışı.
Michael dudaklarını ısırarak birkaç adım attı ve prensesin buna ihtiyacı olduğunu düşünerek ona sımsıkı sarıldı. Ve Jane de buna karşılık tereddütsüz kollarını çocuğun boynuna sardı.
İç çekerek, "Maxine öldürülürken babamın halka söylediği tek şey onun bir eşcinsel olduğuydu. Benimle sevgili olduğunu bir tek ailemiz ve bizi basan muhafızlar biliyordu. Fakat yine de dedikodular vardı. Babam da bu dedikoduları bastırmak için beni kendi kafasına göre bir erkek ile evlendirmeye çalışıyor," dedi. Sesi sonlara doğru bir fısıltı hâlini almıştı.
Hâlâ sessizliğini koruyan Michael'ın içinde krala karşı derin bir nefret oluştu. Nasıl bu kadar cani olabilmişti?
"İşte bu yüzden daha dikkatli olmalısınız, sizi de bizim gibi yakalamamalılar. İşte bu yüzden kaçmalısınız, William arkandan gözyaşı dökmemeli."
|| ╰ •»⊰✧⊱«• ╮ ||
Akşam yemeği vakti geldiğinde içi krala karşı büyük bir öfkeyle kaynayan Michael, yemeğe inmeyi ve kral ile karşı karşıya oturmayı reddetti. Biraz rahatsız olduğunu söylemiş, hava almak istediği ile ilgili bahane uydurmuştu.
Şimdi ise bahçedeki büyük ağacın altında boş boş dikiliyordu. Gökte dolunay parlıyor, yıldızları izliyor ve Maxine ile Jane'i düşünüyordu. Keşke diyordu içinden. Keşke kaçabilseydiniz siz de. Keşke ölmeseydin.
Arkasından bir boğaz temizleme sesi gelmesiyle irkilerek o tarafa döndü. Göz altları her zamankinden mor görünen William'ı görünce telaşla mırıldandı. Onu dün geceden beri ilk kez görüyordu. "William?"
Neredeyse ağlacak gibi gözüken William birkaç adımda onun yanına geldi ve kollarını uzun boylu çocuğun gövdesine sardı. "Kaçıp gittiğim için özür dilerim, Michael. Seni de öldürmeleri-"
Kollarını anlayışla William'ın minik bedenine doladı. "Şş, beni öldürmeyecekler bebeğim."
Yüzünü Michael'ın ceketine gömerek onun hoş kokusunun etrafını çevrelemesine izin verdi. Gözyaşları çocuğun ceketini ıslatıyordu. Michael da onu rahatlatma isteğiyle sırtını okşuyor ve saçlarına yumuşak öpücükler konduruyordu.
Bir süre öyle kaldılar. Bu süre zarfında William'ın hıçkırıkları sessiz iç çekişlere döndü, Michael ise kolları arasındaki minik oğlanla kaçmayı kafasına koydu.
"Seni bu kısa sürede nasıl bu kadar sevebildim?"
Bir kedi misali mırıldanan William'a çevirdi bakışlarını. Ela gözleri kapanmak üzereydi.
Gülümsedi Michael. Biçimli parmaklarını uzatarak çocuğun kirpiklerine dokundu, nazikçe okşadı. "Ben seni bu kadar kısa sürede nasıl sevebildiysem sanırım öyle."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
onları kurtardım | byler
Fanfictionhâlen sessiz olan kalabalıktan ise acı dolu bir şarkı yükseldi; hıçkırıkların süslediği, gözyaşlarının eşlik ettiği, tüyleri diken diken eden çığlıklarla uyumlu bir şarkı. ☆ˎʹ˗ will + mike