iv

521 62 115
                                    

Esen rüzgara karşı atını dörtnala süren William'ı izliyordu. Çocuğun saçlarını uçuşuyor, her zaman olduğunun aksine neşeyle kahkaha atıyordu. Ona mutluluk kesinlikle yakışıyordu.

Dilinin dudaklarının üzerinde gezdirdi. Bugün Jane'in yanına gitmeyecekti çünkü kız bugün şatonun kütüphanesinde tek başına takılmak istediğini söylemişti. Michael krala korkusundan her ne kadar kızın yanında gelmek için ısrar etse de Jane bu önerileri şiddetle reddetmişti. Sonuç olarak Michael, şatonun yakınlarındaki açıklıkta defterine bir şeyler çiziktiriyor ve bir yandan beyaz atının üzerinde adeta uçan William'ı izliyordu.

Başını yaslandığı ağaca sertçe geçirdi. Burada zaman bir şekilde geçiyordu, evet, hatta burada farkında olmadan bir ayı geçirmişti bile. Ancak gösterişli şatonun monoton yaşamındansa ailesiyle yaşadığı hareketli hayatı yeğlerdi.

İç çekerek gittikçe kendisine yaklaşan William'ı izledi. Çocuk dizginleri çekerek tam Michael'ın önünde durdu. Bunun üzerine Michael ayağa kalkarak William'ın önünde eğildi. ''Majesteleri...''

Yavaşça atının üzerinden indi. Nefes nefese kalmıştı. Yanakları yaşadığı heyecandan hafifçe pembeleşmiş, atının dizginlerini sıkı sıkıya tutmuştu. Binici kıyafetleri içinde ne kadar şık göründüğünü düşünmeden edemedi Michael.

Kaşlarını çatan William merakla mırıldandı. "Senin Jane'in yanında olman gerekmiyor muydu?"

Başını sıkıntı ile iki yana salladı uzun boylu çocuk. "Kendisi bugün kütüphanede yalnız olmak istediğini söyledi, efendim."

Başını anlayışla salladı William. Kardeşi için duyduğu üzüntü yüzüne yansıyordu. Michael ise prensesin neden bu hâlde olduğunu, dedikodu derken neyi kastettiğini deli gibi merak ediyor ancak sormaya cesaret edemiyordu.

Aralarında kısa ve gergin bir sessizlik oldu. Bu gerginliği hisseden at ise huzursuzca yeri eşeleyip burnunu William'ın binicilik kıyafetinin cebine doğru sürttü. William da dalgınca cebinden çıkardığı elmayı ata uzattı. Ve yine aynı dalgınlıkla, "Benimle ormana gelmek ister misin?" diye mırıldandı.

Şaşıran Michael dalgın dalgın onun suratını inceleyen prense dikti gözlerini. "Nasıl yani?"

Omuz silkti William. "Düşündüm ki burada tek başına canın sıkılıyor olabilir. Belki... Belki benimle takılmak istersin."

Telaşlanan Michael kalbinin deli gibi atmaya başladığını hissetti. Aceleyle prensin önünde eğildi. Heyecanı apaçık sesine yansımıştı. "Bu benim için bir onurdur, efendim."

Gülümsedi, gülümsediler. Birlikte ormana yürüdüler. Resmiyetten bir parça da olsa sıyrılmış bir şekilde sohbet ettiler, fark etmeselerde yol boyu aynı ritimde atan kalplerinin seslerini dinlediler.

|| ╰ •»⊰✧⊱«• ╮ ||

Odasında keman çalışması yapan Michael, kendini melodinin sürükleyiciliğinde kaybetmiş gibiydi. Notaların arasında geziniyor, müziğinin yardımıyla ruhunun derinliklerine süzülüyordu.

Ve elbette onu izleyen Prens William'dan haberi yoktu.

Kapının kirişine yaslanmış, kollarını birbirine bastırmıştı. Ela gözlerini perdeleyen gözkapakları titreşiyor, kirpiklerinin şömine alevi altındaki gölgeleri yanaklarına düşüyordu. Dudakları huzurla iki yana kıvrılmıştı.

Michael, keman yayını son kez tellere dokundurdu, odayı dolduran notaların ahenkli dansı son buldu. Artık duyulan tek şey şöminedeki odunların tatlı çıtırtısı ve Michael'in yorgun soluk alıp verişleriydi.

Michael arkasını dönmeden ilerledi ve özenle kemanını kılıfına yerleştirdi. Kılıfının kapağını dikkatle kapattı, sol elini yumuşak yün pantolonuna soktu. Geniş bir mendil çıkararak alnında birikmiş terleri sildi. Bu sırada William gözlerini isteksizce aralamış, ses çıkarmadan Michael'ın hareketlerini seyrediyordu.

Michael, terlediğini fark ederek beyaz gömleğinin düğmelerini açtı ve onu omuzlarından sıyırıp yatağının üzerine fırlattı. Göğsü ve sırt kasları çıplak kalan Michael'ı izleyen William ise hafifçe kızardı. Gözlerini kaçırmalıymış gibi hissediyordu fakat yapamıyordu.

Michael ilerleyerek tahta sandalyenin üzerinden başka bir temiz gömlek aldı. Kollarını geçirdi, işine kendini kaptırmışlıkla düğmelerini iliklemeye başladı.

En azından çalıştı.

Kendine kısık sesle söverek arkasını döndü. Aniden gelen bir dürtüyle başını kaldırdı ve gözlerinin prensin gözleri ile buluşması bir oldu.

İkisinin de gözleri irileşti. Michael düğmeleri ile uğraşmayı bırakarak hemen prensin önünde eğildi. "Majesteleri... Çok, çok özür dilerim. Kapıyı kapattığımı sanıyordum."

William hafifçe yutkunarak Michael'ın yanına ilerledi. Çocuğun omuzlarından tutarak ayağa kaldırdı. Michael'ın düğmeleri hâlâ açık, çıplak göğsü hâlâ ortadaydı. Gözlerini yerden kaldırmıyordu.

William boğazını temizleyerek mırıldandı. "Önemli değil, Michael."

William, aralarındaki boy farkı nedeniyle kollarını biraz fazla yukarı kaldırarak çocuğun düğmelerini iliklemeye başladı. Şaşkınlıkla dudakları aralanmış Michael, çocuğun işine odaklanmış suratında gezdirdi gözlerini. Ve gözleri çocuğun suratını, pespembe dudaklarında incelemeyi bıraktı. Hipnotize olmuş gibiydi. Kalbi sadece o dudakları öpmesini haykırıyordu. Beyni ise kalbinin hevesli haykırışlarından dolayı sesini duyuramıyordu.

Son düğmeyi de ilikleyen William, memnuniyetle gülümseyerek başını hafifçe yukarı kaldırdı. Ela gözlerini kahverengi gözler ile buluşturmayı bekliyordu ki, karşısındaki gözlerin hedefinin beklediğinden çok daha farklı bir yerde olduğunu görmesi ile sertçe yutkundu.

Şimdi o da, Michael'ın dudaklarına kilitlenmişti.

İkisinin de kalbi maratona çıkmışcasına atmaya devam ediyordu. Loş denecek kadar karanlık odada buna tanık edecek olan tek şey kendileri ve de tanrıydı. Her şeyi siktir edip birbirlerinin dudaklarında kaybolsalar en fazla ne olabilirdi ki?

Soluk alıp verişleri hızlanan William ilk kez kardeşini değil kendini düşünerek hareket etti ve gözlerini kapatarak parmak ucunda yükseldi, dudaklarını Michael'ın dudakları ise birleştirdi. Bu ani gelişme ile bir adım gerileyen Michael şokla irileşmiş gözlerini çocuğun kapalı gözleri üzerinde gezdirdi.

Siktir. Şu an prens ile öpüşüyordu! Yakında evlenme ihtimali yüksek olan prensesin kardeşi olan prensle hem de!

Prensin memnun mırıltılarını ve hâlâ dudakları üzerinde ısrarla hareket eden dudaklarına dayanamayarak bütün düşüncelerini zihninin gerilerine itti. Gözlerini kapattı, büyük avuçlarını prensin yumuşak yanaklarına yasladı.

Dudakları büyük bir uyumla birbirleri ile sessiz bir şarkıda dans etmeye devam ederken elbette onları buruk bir gülümseme ile izleyen Jane'den habersizlerdi.

-

kısa hikaye olmasını istiyordum çok uzatmayacaktım da BU ÇOK HIZLI OLDU BEN NE YAZDIM??

onları kurtardım | bylerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin